Antalyalı Bakan Mehmet Ersoy turizmcinin umudu oldu

Turizmciler yılladır sektörün sorunlarını bilen kendi dillerinden anlayan turizmci bir bakan istiyordu.  Nihayet değişen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile turizmcilerin bu hayali gerçek oldu. Yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aynı zamanda otelci ve  acente sahibi Antalyalı turizmci Mehmet Ersoy’u Kültür ve Turizm Bakanı olarak atadı.

Ersoy bakan olduktan sonra ilk resmi ziyaret ve turizmin sektör buluşmasını ise geçtiğimiz günlerde Antalya’da yaptı. Geniş katılımlı bu buluşmaya bende davetliydim ve sayın bakanın konuşmasını satır satır dikkatlice dinledim. Turizmcilerin bakana ilettiği sorunlardan tutun, bakanın turizmcilerden isteklerine kadar her biri bugüne kadar izlediğim en samimi ve içten reel olan toplantıydı diyebilirim.

Neden bugüne kadar dedim? Çünkü hiç biri bana gücenmesin ama bugüne kadar turizm bakanı olarak atanan politika kökenli isimlerin büyük çoğunluğu turizmden anlamadığı için sektör ayrı, bakanlık ayrı telden çalıyordu. Yani tamamen politik içerikli buluşmalar oluyordu.

Mehmet Ersoy sektörün kılcal damarlarına kadar iyi bilen bu sektörün bir çok alanına yatırım yapmış bir turizmci. Sektör gemisinde yüzen Ahmet, Mehmet kimdir iyi bilir. Taleplerin yerinde olup olmadığını en iyi sektörün içinden gelen biri bilir. Nitekim Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un Antalya sektör buluşması da bu manada oldukça organik boş laflardan uzak reel bir buluşmaydı.

Toplantıya ayrım yapmaksızın davet edilen sektör temsilcileri ve turizm paydaşlarının katılım profiline bakınca bile buluşmanın ne kadar organik olduğunu anladık. Elbette bu tür toplantıların sağlıklı yapılması ve davetli listelerinde adil davranılması için Ankara’nın iradesi kadar yerel bürokrat ve ilin yöneticilerinin iradesi mühimdir. Antalya’da yapılacak bir toplantıya katılacakların listesi Ankara’dan yapılmamalıdır. İşin ciddiyeti bakımından bu yönüyle bile yeni bakan ve ekibi Antalya buluşmasına katılan davetli sektör temsilcileri ve paydaşlardan tam puan aldı diyebilirim.

Başarı için sektör ve ilgili bakanlığının senkronize olması çok önemliydi. Turizmin başkentinde doğmuş büyümüş bir turizm gazetecisi olarak ilk kez devletin bu atama ile turizme ne kadar önem verdiğini ciddiye aldığını gördüm. Toplantıya katılan herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu doğru atama nedeniyle teşekkür etti. Bakan bey çok güzel, çok pozitif umut verici açıklamalar yaptı.

Yıllardır turizm sektörünün kanayan yaralarına merhem olmak adına sektör ile el ele birlikte çalışacağını söylerken ‘her şeyi devletten beklemeyeceğiz siz bir adım biz 5 adım birbirimize yaklaşarak sorunları beraber çözeceğiz’ dedi. Paramparça olan turizm sektörünün geleceği açısından bu birlik olun mesajı bile yıllardır benimde yazıp çizdiğim çok mühim bir mesajdı.

Tanıtım ve 2023 turizm stratejileri üzerine bakanlığın yeni dönemde izleyeceği politikaları anlattı bakan bey turizmcilere. Herkesi, hepimizi ikna etti umutlandırdı adeta.

Kapandı kapanacak diye dedikoduları çıkan Kültür ve Turizm Bakanlığının yeni sistem de tam tersi daha da icracı bir bakanlık haline dönüştürülmesi zor günler yaşayan ülkemiz ekonomisi için son derece önemli ve doğru bir karardı diyebilirim.

Sektöre düşen şimdi ellerine geçen bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmeleridir. Yani içlerinden biri olan turizmci bakana sahip çıkmalarıdır. Başarı kısa zamanda elde edilmese bile birkaç yıla bu hareketin meyvelerini hem Türkiye hem de turizm sektörü yemeye başlayacaktır.

Zaman biraz sabır ve daha çok çalışma zamanıdır.

Kaynak: https://www.mygazete.com/antalyali-bakan-mehmet-ersoy-turizmcinin-umudu-oldu-makale,265.html

Taşlar yerine oturuyor…

Türkiye seçimini yaptı. Seçilen vekiller yeminlerini etti. Yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yemin ederek ilk kabinesini kurdu. Şimdi artık aydınlık yarınlar için önümüze bakmalıyız.

Ülkemiz son yıllarda terör belasından, içerideki ve dışarıdaki hainlerden kurtulmak için haklı olarak biraz üretimden, reel ekonomiden uzaklaştı,  güvenlik ve savunma harcamalarına yoğunlaştı.

Üstüne bir de seçim yaptık. Türkiye artık içeriyle dışarıyla boğuşmaktan yoruldu. Şimdi zaman yeniden enerji ve güç toplama zamanı. Durmak yok, çalışarak dinleneceğiz. Toparlanıp ayağa kalkacağız. Diri olacağız güçlü olacağız ki kimse bize kafa tutmasın üzerimize gelmesin. Gelirse de dersini alıp gitsin.

Hiç kimse rahat değil ve yerinde durmuyor. Hele mesele Türkiye’nin ayağa kalması, kalkınması güçlü olması meselesi ise herkes bize karşı birleşiyor. Türk’ün Türk’ten başka dostu yok. Bu tarihi bir gerçektir. Eğer sarı öküzü verirsen vay halimize…

Türkiye’yi bir Irak, Suriye, Libya sananlar yanıldıklarını gün geçtikçe anlıyorlar. Milletin devletine sahip çıkma azmini şevkini kırmaya çalışan içerideki dışarıdaki hainlere asla geçit vermemeliyiz.

Türk halkı bağımsızlığına düşkündür. Kazanımlarını kaybetmemek için de her daim üzerine düşeni yapmıştır.  Türk milleti tarih boyunca; bizi yıkmak, yok etmek parçalamak isteyenlere, bağımsızlığımızı elimizden almaya çalışanlara tokat gibi ders niteliğinde cevaplar vermiştir.

Neticeyi beğenirsiniz beğenmezsiniz… Son olarak milletimiz yüksek bir katılım oranıyla sandığa giderek bizimle, bizim içişlerimizle, bağımsızlığımızla, geleceğimizle uğraşanlara ciddi bir demokrasi dersi vermiştir. Tabi ki anlayana…

Yüzyılın seçimi dedik. Yüzyılın değişimi dedik. Yeni sistemin getirisi ve götürüsünü elbette zamanla anlayacağız. Türkiye değişime, dönüşüme yeniliklere açık bir toplumdur. Beğenirse sahip çıkar, beğenmez değiştirir. Şimdi bizim millet olarak yapacağımız tek şey, güçlü olmak. Güçlü olmamız için de reel ekonomimizi düzeltmemiz, yere sağlam basmamız gerekiyor.

Güçlü olmak için ülkemizin önce birlik beraberliğe sonra paraya ihtiyacı var. Bir taraftan ciddi ivme kazandığımız terörle mücadelemizden asla taviz vermeden yolumuza devam ederken bir taraftan da üretime ekonomik büyümeye odaklanıp kalkınma hamleleri ve reformlar yapmalıyız.

Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak, yıkmak parçalamak için içerideki ve dışarıdaki hainler, özellikle son zamanlarda baş gösteren küresel ekonomik savaşlar… Hepsi bizim lehimize olan gelişmeler.

Biz sen ben kavgası verirken, küresel güçler sinsice planlar yapıyor. Kimse uyumuyor, boş durmuyor. Planların ana odağında ise tarih boyunca olduğu gibi yine Türkiye var.

Neden Türkiye?

Çünkü bizim coğrafyamız çok zengin. Henüz gün yüzüne çıkarılmamış yer altı ve üstü zenginliklerimiz kaynaklarımız var. Türkiye güçlenmesin, uyanmasın ki, bölüp parçalayıp zenginliklerini yağmalayalım.

Böyle düşünen, böyle planlar yapan küresel güçlerin yanıldığı tek şey Türk milletinin milli ve manevi ruhunun derinliği. Biz millet olma şuurumuzu zaman zaman güçlü bir şekilde tüm dünyaya gösteriyoruz.

Son örneği 15 Temmuz gecesidir. Ülkemizi hem de bizim silahımızla ele geçirmeye çalışan Türk görünümlü hainlere karşı o gece millet tanklara, uçaklara, topa tüfeğe göğsünü siper etmiş hainlere geçit vermemiştir. Üstelik bunu hiç silah kullanmadan silaha karşı yapmıştır.

Aslında çok şey anlatmaya, söylemeye gerek yok. Allahın izniyle bu milleti kimse bölemez, yıkamaz parçalayamaz. Ancak büyümek ayakta kalmak dimdik olmak için güçlü bir ekonomiye sahip olmamız lazım.

Güçlü Türkiye için, aşsız işsiz insan bırakmamalıyız. Adil gelir dağlımı sağlamalıyız. Özgür bireyler, bilgiyle bilimle donatılmış gençler yetiştirmeliyiz. İşimiz zor biliyorum, ama hiçbir şey imkansız değil. Çalışan, üreten kendine güvenen kazanır.

Sağlıklı başarılı yarınlar dilerim.

Esen kalın

15 Temmuz ve teröristlerle mücadele…

15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden tam 2 yıl geçti.

Geride kalan 2 yıl içerisinde ortaya çıkan netice gösterdi ki eğer o gece hainler amaçlarına ulaşmış olsaydı vay memleketin ve milletimizin haline…

Büyük bir felaketin eşiğinden döndüğümüzü gün geçtikçe, hainlerin derin planları ortaya çıktıkça büyük fotoğrafı daha net görüyoruz. Gördükçe de hayretler içinde kalıyoruz.

Devletimizin her kademesine sızan içimizdeki Türk kılığına girmiş hainlerin, kiralik maşaların bağımsızlığımızı ve ülkemizin geleceğini, birliğimizi beraberliğimizi, kardeşliğimizi, milli irademizi, onca yıllık Cumhuriyet kazanımlarımızı, kısaca büyük bir milleti hedef aldıklarını görmeliyiz. Gücümüz ve nefesimiz yettiğince herkese, tüm dünyaya anlatmalıyız.

Çok şükür 15 Temmuz akşam ve gecesi devletimiz ve  milletimiz el ele verip kararlı bir şekilde bu hainlere karşı mücadele etti ve amaçlarına ulaşmalarına geçit vermedi.

O gün bugün hainler bir bir içeride ve dışarıda temizleniyor.

Yakalananlar şimdi yüce Türk adaletine hesap veriyor.

Yüce yargının huzurunda bu hainlerin anlattıkları, o hain planlar ortaya çıktıkça, döküldükçe nasıl büyük bir uçurumdan, felaketten döndüğümüz net olarak anlaşılıyor.

Devletimiz sadece ülke topraklarımızdaki hainlerle mücadele etmiyor, Türk milletini hedef alan dünyanın neresinde bir terörist varsa büyük bir kararlılık içinde mücadele ediliyor. Yakalananlar ise bir bir paket edilip Türk adaletine teslim ediliyor.

Henüz bitmedi. Bu hainlerin kökleri tam olarak kazınmadı.

Büyük bir kararlılıkla kökleri kazınana kadar mücadeleye devam etmeliyiz.

Bağımsızlığımızı onca yıllık cumhuriyet kazanımlarımızı hedef alan hainler sadece FETÖ ile sınırlı değil. İçeride ve dışarıda bağımsızlığımıza, birliğimize göz diken o kadar çok düşman var ki…  Bunlarla baş etmenin tek yolu birlik içinde, devlet millet el ele mücadele etmektir. Her kim hainlere destek oluyor, onlara güç veriyorsa en ağır şekilde hesabı sorulmalıdır.

15 Temmuz gibi hepimizin meselesi olan milli konuları da istismar edenleri görüyoruz. Milli konuları fırsatçılığa çevirmek isteyenleri de not ediyoruz. Veya bu konulari sulandırmak itibarsızlaştırmak isteyenler de var. Bunlar da dikkatlice takip edilmeli yeri geldiğinde mutlaka hesap sorulmalıdır.

Son yıllarda milletimiz özellikle terörle teröristlerle mücadelede devletimize, mücadele içindeki güvenlik güçlerimize ciddi manada destek olmuştur.

Terörle mücadelede devletin tek başına başarılı olması zordur. Millet varsa bu mücadelede devletine sahip çıkıyorsa başarılıdır. Bugün varsa eğer ortada bir basari ki bence var, bu başarı devlet millet işbirliğinin eseridir.

Türk milleti büyüktür, inançlıdır kararlıdır. Hiç bir karanlık güç bu milletle baş edemedi edemez de.. Tarih sayfaları Türklerin zafer ve kahramanlık destan örnekleriyle doludur. 15 Temmuz gecesi milletin devletiyle yazdığı destan ise Türklüğün yazdığı yakın tarih kahramanlık örneğidir.

Türk milletinin tarih boyunca düşmanı hiç bitmemiş bitmeyecektir de. Etrafımızda pusuda bekleyen fırsat kollayan sülükler, hainler kol geziyor. O halde bize düşen nedir UYANIK olmak. Türk milleti uyanık oldukça Allah’ın izniyle kimse yıkamaz. Son hain, son terörist yok edilene kadar Türk milletine uyku yok.

Rabbim milletimize devletimize zeval vermesin, güç kuvvet versin. Birliğimiz dirliğimizi bozulmasın.

Kahraman şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet, kahraman gazilerimiz den Allah razı olsun.

Esen kalın

Türkiye seçimini yapıyor…

Türkiye 24 Haziran Pazar günü cumhuriyet tarihimizin en kritik üstelik içi yeniliklerle dolu seçimini yapıyor.  Bir taraftan Cumhurbaşkanı adayları bir taraftan da meclise gidecek milletvekili adayları son düzlüğe girdi, olanca hızıyla sahada çalışmalarını sürdürüyor.

Bana zaman zaman soruyorlar: “Sence bu seçimin sonucu ne olur?” diye. Doğrusunu söylemek gerekirse bu seçimin sonucunu tahmin etmek çok kolay değil. Çünkü ittifaklar var, seçmen bu sefer partilerin milletvekillerine ayrı, cumhurbaşkanı adaylarına ayrı oy kullanabilecek. Ayrıca bu seçimin yüzdesel oy dağılımlarının hesaplama türünün bile diğerlerinden ayrı yapılması neticeye tesir edecek etkenler arasında yer alıyor. Açıkçası kimse sağlıklı bir tahmin ve hesap yapamıyor.

Ankara’dan esen rüzgara bakarsak, cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’e doğru Türkiye büyük değişimlere yelken açıyor gibi. Bu seçimde alınacak neticeler büyük değişimlerin habercisi olabilir. Mühim olan değişimin pozitif olmasıdır. Türkiye’nin gereğinden fazla düşmanı var. Sağımız solumuz ateş çemberiyle sarılmış, en küçük bir sendelemede bize tekme vuracak etrafta akbaba gibi bekleyen o kadar çok hain var ki, gerçekten yeni dönemde göreve her kim gelirse gelsin işi hiçte kolay değil.

Millet yorgun, devlet yorgun… Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan beri çok şeylerle mücadele etti. Çok şükür kimse yıkamadı. Devlet-Millet el ele verdiği sürece de yıkmaya güçleri yetmeyecek. Dünya değiştikçe elbette Türkiye de değişime ayak uydurmak mecburiyetindedir.  Değişmeyenler ya değiştiriliyor ya da değişen dünyanın gerisinde kalıyor. İşte bu seçimin neticesi dünyadaki değişimin Türkiye’deki olumlu veya olumsuz habercisi olacaktır.

Ekonomik ve siyasi gelişmeler seçim sonrası ülkemizin ana gündemi olacak. Şu anda acı frenler yaparak yükselişini durdurmaya çalıştığımız döviz artışı ve buna bağlı ekonomik kırılmalar, içeride ve dışarıda Türkiye’nin zayıflamasını bekleyen pusudaki hainler ve dahası 24 Haziran sonrası yeni yönetimin kucağındaki devasa sorunlar… Hepsi çözüm bekleyen mühim konular.

Ülke ve millet olarak cumhuriyet tarihimizin en ilginç ve kritik seçimine giderken her bir oyun ne kadar değerli olduğunu belki şimdi kimse anlamıyor ama 24 Haziran sonrası çok iyi anlayacaktır. Mesele bir oyun kıymetini o oyu vermeden anlamaktır. Dönem futbol takımı tutar gibi parti tutma dönemi değildir. Dönem ölüm kalım meselesidir. Mesele, var olma yok olma meselesidir. Benden daha açık olmamı beklemeyin. Her şey gayet net ve açık! Bu seçim ve neticesi Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini tayin edecek, kaderini belirleyecektir. O halde ülkenin kaderi senin elinde arkadaş! Oyunu verirken bu bilinçle vereceksin. Uyanık ol, başını kumdan çıkar çevrene bak her şey açık ve net…

Ben Antalya Gazeteciler Cemiyeti, Akdeniz Gazeteciler Federasyonu Başkanlığı gibi hatta Türkiye’nin en büyük medya örgütü Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Başkan Yardımcılığı görevini yapıyorum. Onca yıllık meslek hayatım dahil, yaklaşık 12 yıldır sürdürdüğüm Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı ve diğer mesleki görevlerim süresince ne köşe yazılarımda ne de habercilik serüvenimde asla bir siyasi partiyi veya adayı öven, bir diğerini kötüleyen gazetecilik dönemim olmadı.

Burada amacım bir partiye veya adaya işaret etmek değil. Tam tersi bir oyun ne kadar kıymetli olduğunu, bir oy ile koskoca bir ülkenin kaderini olumlu veya olumsuz etkileyebileceğinizi anlatmaktır.

Şimdiden 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Umarım ülkemiz adına en doğru seçim yapılacaktır.

Erken seçim turizmi etkiler mi ?

Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin öne çekilmesi hiç kimsenin beklediği bir hamle değildi.  Ak Parti hükümet olduğundan beri seçimlerin hepsini zamanında yaptı. Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan gündemimiz de erken seçim yok dedi ve seçim tartışmalarının önünü kesmişti.

MHP Lideri Devlet Bahçeli koalisyon ortaklığı döneminde de hodri meydan erken seçime gidiyoruz demiş erken yapılan seçimde partisini baraj altında bırakmıştı. Yine aynı Devlet Bahçeli 2019’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi için hodri meydan dedi ve Ağustos ayında erken seçim yapmayı teklif etti. Üzerine en büyük hamleyi Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı ve Ağustos geç olur 24 Haziran’da yapalım dedi ve nihayetinde erken seçim kararı alındı.

Siyasi hamleler, planlar, stratejiler derken bu seçim belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çetin ve ilklerin yaşanacağı ilginç bir seçim olacak.

Peki turizm ve tarımın başkenti Antalya seçime hazır mı?

Elbette hazır…

İttifaklar kuruldu, Cumhurbaşkanı adayları belli oldu. Milletvekili olmak isteyenler verilen sürede partilere başvurularını yaptı. Şimdi sıra partilerin milletvekili adaylarını açıklamasında.

Antalya’da 14 olan milletvekilliği sayısı bu seçimde 16’ya çıkıyor. Listeleri inceledim, 5 partiye toplam 373 aday adayı başvurmuş. O kadar başvuru arasında popüler turizmci ve tarımcı aradım fakat her iki sektörün sorunlarını Ankara’ya taşıyacak ağırlıkta isimler yine siyasette yoğuz dediğini gözlemledim.  Gerçi yeni sistemde ülkeyi yönetecek bakanların milletvekili olmayacağını biliyoruz ancak yinede siyaset mecliste Antalya’yı temsilen turizmci tarımcı olmalı diye düşünüyorum.

Eğer seçimler zamanında yapılsaydı belki Antalya’dan turizmci tarımcı bazı önemli isimler siyasete girebilirdi. Aday adaylığı sürecinde parti yöneticilerinin hiç öyle popüler aday bulup partiye kazandırma gibi bir derdinin olmadığını da gördük. Ülkemizin erken seçime hazırlıksız yakalandığını düşünüyorum. Zaten Cumhurbaşkanlığı sistemi devreye girdikten sonra bakanlar kurulu vekillerden olmayacak. Konuştuğum turizmci ve önemli bazı isimler 600 milletvekilinden biri olsak ne yazar mühim olan bakanlar arasına girebilmek diyor.

Yıllardır hep yazıp çizdik turizm sektörünü temsilen neden turizmciler siyasete girmez diye. Kim bilir seçimi kazanacak olan cumhurbaşkanı turizm bakanını belki de bir turizmciden atayacaktır.  Onu da bekleyip göreceğiz.

Bana en çok ‘erken seçim turizmi olumsuz etkiler mi’ sorusu yöneltiliyor.  Bence 24 Haziran da yapılacak olan erken genel seçim  öyle korkulduğu gibi Türk turizmini olumsuz yönde etkilemez. Turizm sezonu başlamış, alan almış satan satmış. Bu saatten sonra turizmi güvenlik zafiyeti dışında hiç bir şey etkilemez. Avrupalı tatil planklaması ve ödemeyi bir yıl önceden yaptığı için büyük bir olay olmadıkça seçim gibi siyasi konular tatilcileri olmsuz yönde etkilemez. Tam tersi turizm hareketi seçimi olumsuz yönde etkileyebilir desek daha doğru olur.

Antalya Valisi Münir Karaloğlu bu sabah yaptığı basın toplantısında tam da sezon ortasına denk gelen erken  seçimin turizmi olumsuz etkilememesi için parti ve adayların gürültü ve görüntü kirliliğine karşı hassas olmalarını istedi ve turizmin seçimden olumsuz etkilenmiyeceğini söyledi. Bende aynı kanaati taşıyorum.

Antalya bölgesi için en hassas konu seçim araçlarının turizm bölgelerinde gece gündüz yaratacağı gürültü kirliliği dışında olumsuz bir durum olmaz. Zaten bu tarz seçim çalışmaları her ülkede olduğu için konukların bu duruma anlayış göstereceğini düşünüyoruz. Bu açıdan bakarsak erken seçim turizmi olumsuz etkilemiyecektir.

Tabi ki 24 Haziran’a 40 günden az kaldı ve daha siyaset köprüsünün altından çok su akacak. Bizler de dikkatle olup bitenleri takip edip objektif bir şekilde değerlendirmeye devam edeceğiz.

Şimdiden belki yüz yılımızı etkileyecek tarihi seçimin ülkemize milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Köfteci-Midyeci meselesi ve sağlığımız…

Her şeyin başı sağlıktır.

Sağlıklı yaşam, sağlıklı nesiller, sağlıklı gelecek…

Sağlığın yerinde değilse eğer, malın mülkün, şanın şöhretin makamların ne önemi var ki?

Son yıllarda hızla yayılan amansız hastalıkların ana sebebinin yediğimiz içtiğimiz ürünlerin sağlıksız olmasından kaynaklandığını çoğumuz biliyoruz.

Özellikle genleri ile oynanan sebzeler, meyveler bilinçsizce yapılan ilaçlamalar neticesinde soframıza gelen birçok ürünün aslında hepimizin sağlığını göz göre göre tehdit ettiğini ben değil, işin uzmanları söylüyor. Hastaneler sözünü ettiğim hastalarla dolu. Etrafımızda da bu amansız hastalıklarla mücadele edenleri görüyoruz. Artık yaşlı genç fark etmeden birçok kişi bu hastalık yüzünden hayatını kaybediyor. Ancak bir türlü önlem alamıyoruz, bu sağlıksız yapının önüne geçemiyoruz.

Ülkemizde güvenli gıda konusunda yani insan sağlığını hiçe sayan ürünleri üretme ve satma konusunda ciddi sıkıntılar var. Gıda ürünlerini satan üreten mekanların denetimsizliği herkesin en çok şikayetçi olduğu konudur. Ancak bunun yanında denetimsizlikten şikayetçi oluruz ama bir taraftan da denetleyeni istemeyen, yapılan denetimleri yok sayan bu durumdan rahatsızlık duyanlar da var.

Bunun en son örneğini Antalya’daki meşhur köfteci olayında yaşadık.  Bizim de yayın grubu olarak sıkı takip ettiğimiz bu konu çok fazla sulandırıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı ekipler planlanan zaman içinde kendi sorumluluklarını yerine getiriyor. Hepimiz için hayati bir konu olan gıda ürünlerini üreten ve satan iş yerlerini denetleniyor. Denetimlerden olumsuz rapor alan kurumları da ilgili bakanlık internet sitesinde yayınlanıyor. En son aynı bakanlık Antalya’daki bazı köftecilerin ürünlerine kanatlı ve olmaması gereken bazı ürünleri karıştırdığını internet sitesinden ilan etti. Bizlerde bunları haberleştirdik.

İşte olanlar oldu. Vay efendim kıyma makinesinde önce kanatlı köfte çekilmişte, sonra kırmızı et kıyması çekildiği için yüzde birin altında bir oran kanatlı görünmüş. Tabi canım bakanlık yetkilileri hiç bu işten anlamıyor ya da köftecilerle derdi var. Onun için bu raporları Antalya markası köftecileri karalamak için kasti olarak yayınlıyor(!) Yapmayın, güldürmeyin kendinize. Listede adı geçen firmalrın çoğu kanatlı et türü ürünü de satılmıyor.  Ben tartışmayı yeniden alevlendirmek adına bunları yazmıyorum. Eğer bakanlık kasıtlı olarak bunu yayınladıysa yere göğe sıdıramadığımız köfteciler ve onların savunucu seçilmişler ilgili bakanlık hakkında suç duruyurusuda bulunmuş mudur? Var mı açılmış bir dava? Varsa bize de gönderin ki bunu da haber yapalım.

Halkın sağlığını hiçe sayarcasına yine halkın oyları ile siyaset yapan bazı seçilmişler, esnaf temsilcileri adeta köftecilere koşarak bakanlığın raporunu yalanlarcasına köfte piyaz yiyip, adeta olumsuzluğa sahip çıktılar. Köfte yiyerek poz verenleri görünce, bir zamanlar Çernobil faciası sonrası çaydaki radyasyonun tehlikeli olmadığını kanıtlamak için kameralar önünde çay içen eski bakan Cahit Aral gözümün önüne geldi. Şu anda Karadeniz bölgesinde binlerce insan kanser hastası hatta malum bakanında kanserden vefaat ettiği biliniyor. Kimse örnekleri yanlış değerlendirmesin köfteler zehirli,kensorejen demiyoruz. Ancak bu tür doğrudan insan sağlığını ilgilendiren mevzular asla müsamaha göstermeye gelmez. Köftecileri suçlamak için bunları yazmıyorum. Köftecileri siyasi çıkarlarına kullannanların yaptığı yanlışı gündeme getirmek için yazıyorum.

“Denetlenmiyor” diyoruz, denetleyeni de istemiyoruz.Raporları yok sayıyoruz.

Çok garip değil mi?

Sonra da hileli köfteci kervanına küflü pis ortamlarda üretilen midyeler katılıyor. Böyle devam edersek dahası da gelecektir.

İddia ediyorum birçok gıda üreten satan mekanların üretim yerlerinde, mutfaklarda farelerin, böceklerin cirit attığını göreceksiniz.  Köftecilere koşarak pişkin pişkin bakışlarla poz verip şov yapanlar sıkıyorsa alsın yanına gazetecileri çıksın denetimlere bakın neler göreceksiniz.

Yapmayın, etmeyin beyler. Halkın sağlığını hiçe saymayın. Biz kimseyi suçlamıyoruz. Kaynağımız hamasi sözler değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili bakanlığıdır. Biz bu konuda üzerimize düşen sorumlu yayıncılık görevimizi yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.

Sağlıklı mutlu bir yaşam dilerim.

Esen kalın.

Sağlıklı yaşam, sağlıklı üretim…

Hiç birimiz elimizdeki çoğu şeyin değerini bilmiyoruz. Bunların en başında sağlığımız geliyor. Sağlıklıyken dünya umrumuzda bile değil. Kendimize, farkında olarak veya olmadan öyle eziyet ediyoruz ki, başımıza ciddi bir sıkıntı gelene kadar bunun farkına bile varamıyoruz.

Hastalanıyoruz ve sağlığımıza kavuşana kadar ahlar vahlar, bir daha onu yapmam bunu yapmam derken ağzımızdan şükür duaları hiç mi hiç eksik olmuyor. Ne zaman hayatın içine dalıp gidiyoruz yine unutuyoruz bizi heybe gibi taşıyan yaşama sebebimiz sağlığımızı.

Her şeyin başında sağlık geliyor aslında. Hani o kıymetini bilmediğimiz. Sağlığımızı kaybettiğimiz zaman inanın ne ahlar ne vahlar ne de duyduğumuz pişmanlıklar beş para etmiyor.

Sağlığınız yerindeyse kıymetini bilin. Onu gözünüz gibi koruyun.

‘Uyku Apnesi’ diye bir hastalık var. Bu ay dergide de genişçe yer ayırdık. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Çoğu insan belki ciddiye bile almaz uyku apnesini ama eğer zamanında tedavi olmazsanız bir çok ciddi hastalığın sebebidir. Kalp krizleri, beyin kanamaları ve bazı organlarda ortaya çıkan rahatsızlıkların ana sebebidir “UYKU APNESİ

Sadece Antalya’da 50 binin üzerinde uyku apnesi hastası olduğunu söylüyor uzmanlar. Çoğu insan uykusunda ölür ölür dirilir ve hayata öylece devam eder.  Uyku apnesi deyip geçmeyin. Mutlaka yol yakın iken tedavinizi olun. Bu sayede yaşam kaliteniz artar en mühimi de gelecekte sizi bekleyen tehlikeli hastalıkların önüne geçmiş olursunuz.

Şimdi bana soracaksınız “Turizm, ekonomi, memleket meseleleri gibi konular yazıp çizerken, uyku apnesi de nerden çıktı?” diye.

Benimde uyku apnesi şikayetim vardı.  Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Murat Turhan hocam robotik dil kökü, burun, bademcik ve küçük dil derken çok şükür başarılı bir operasyonla beni sağlığıma kavuşturdu.

Uyku apnesinin zararlarından korunmak için maskeli uyku yöntemi de öneriler arasında ancak bunu çoğumuzun ihmal ettiğini biliyorum. Dolayısıyla tıp ilerledi ve cerrahi müdahale daha çok tercih ediliyor. Bu vesile ile tedavimi başarıyla gerçekleştiren değerli hocam Doç. Dr. Murat Turhan ve ekibine, 18 gün bana gözleri gibi bakan servis hemşire ve görevlilere, Üniversite Rektörü Prof. Dr. Mustafa Ünal ve hastane yönetimine ayrıca tedavi sürecimde beni yalnız bırakmayan dostlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Bizden sağlıklı güzel haberler verirken yayın yönetmenliğini yaptığım grubun yayınlarından, bölgenin en etkili haber mecralarından biri olan MY DERGİ, 3 yaşında. Dile kolay 3 yıl geride kaldı. Aylar yıllar su gibi akıp gidiyor. Dört sene önce kendi öz sermayemizle eğilmeden, bükülmeden kimselere avuç açmadan, kurduğumuz medya şirketimiz bünyesinde yer alan mygazete.com ve MY DERGİ’ye gösterdiğiniz ilgi ve desteklerden dolayı şahsım ve ekibim adına şükran borçluyum.

Çok yakında yeni projeler yolda. Bir sonraki yazımda da
yeni projelerden sizleri haberdar edeceğim.

Yeni sezonda turizmin geçmişteki karanlık günlerini aydınlık günlere terk edeceğini de müjdelemek isterim. Gerek Rusya, gerekse Avrupa pazarında satışların 2014 seviyelerinde ilerlediğini sektörü temsil edenler ve fuarlara katılanlar söylüyor. Belki de 2018 tüm rekorların egale edildiği bir yıl olacak. Tabi ki, turizmi doğrudan etkileyen ciddi bir sorun yaşamazsak…

Hedeflere ulaşmak başarmak için her zaman çok çalışmamız gerektiğinin altını çiziyorum. Bir kez daha her kesimi yakından ilgilendiren turizm sezonun iyi geçmesi dileğiyle, herkese sağlıklı mutlu aydınlık yarınlar diliyorum.
Esen kalın…

Antalya yeni rekorlara hazır mı?

Antalya, binlerce lüks tesisi, her yıl 10 milyonun üzerinde ağırladığı turist sayısı, eşi benzeri olmayan hizmet ve fiyat kalitesiyle turizmde, dünyanın en çok tercih edilen kentlerin ilk sırasında yer alıyor.

Antalya 2016 yılında Rusya ve diğer pazarlarda yaşanan krizler nedeniyle ciddi bir gerileme yaşasa da bu sıkıntıyı çok hızlı bertaraf ederek, hiç bir şey olmamış gibi işine bakıp büyüme yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Ülkemizde sadece Antalya yıl içinde 30 milyon misafiri ağırlayabilecek yatak kapasitesine sahip iken henüz bu rakamın üçte birini ancak gerçekleştirebiliyoruz. Oysa kapasitemiz çok büyük. Konaklama tesis sayımız hız kesmiyor. Yenileri devreye girmeye devam ediyor. Peki, yatak büyümemiz nereye kadar gidecek?

Çok defa yazdık, konuştuk “Antalya tam bir yatak obezi oldu” diye. “Artık yatak yapmayalım, var olan yatağı iyi pazarlayalım. Alt yapı ve alternatif turizm çeşitleri geliştirerek gelirimizi arttırıcı önlemler alalım” diyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Antalya Valisi Münir Karaloğlu, bir turizm değerlendirme toplantısı yaptı. Masanın etrafında kamu ve özel sektör olmak üzere (medya hariç) konunun tarafları vardı. Bence isabetli bir toplantı… Yani, sezon öncesi her ay tekrarlanması gereken bir toplantı bu…

Antalya’da 2016-2017 yılları içinde yaşadığımız krizler nedeniyle birçok tesis kapandı. Havalimanı dahil birçok tesis binlerce insanı işten çıkardı. Pasaport polisinden, misafiri otele taşıyacak otobüs firmasına kadar sektörde çalışanların sayısı azaldı. Krizler nedeniyle kent ciddi bir rehavete kapıldı. İşte bu olumsuzluklar bir turizm patlamasına engel mi?

Ayrıca coğrafyamızda yaşanan sınır ötesi sıcak gelişmeler, ülkemizin terör gruplarına karşı verdiği mücadele, acaba tatile gelecek insanların kafasında ciddi bir güvenlik kuşkusu yaratıyor mu?

İşte Sayın Vali Karaloğlu’nun liderliğinde yapılan turizm toplantısında tüm bunların konuşulduğunu, gerekli tedbirlerin de hızla alınacağını düşünüyoruz.

Şimdi önümüzde Mart ayı içinde iki büyük pazar da iki önemli turizm fuarı var. Almanya Berlin ITB ve Rusya Moskova MİTT turizm fuarları… Her iki ülkede yapılacak fuarlar, Antalya ve ülkemiz turizmi için çok büyük önem taşıyor. Tüm dış fuarlara Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde turizmcilerimiz çok sıkı hazırlık yapıyor. Elbette, fuarlarda daha etkili çalışmalar yapmak lazım.

Bu sene içinde Hollanda ve Almanya ziyaretlerim oldu. En çok düşüşlerin yaşandığı her iki ülkede rezervasyonların rekor seviyeye ulaştığını turizmciler söylüyor. Bizde minik de olsa bu konuda bazı araştırmalar yaptık, sokakta karşılaştığımız insanlara bu sene tatile hangi ülkeye gideceklerini sorduk.

Aldığımız cevap ve sebepler sevindirici… Bizdeki servis fiyat ve tesis kalitesinin başka bir ülkede olmadığı güvenlik kaygılarının giderilmesi halinde tatil tercihlerinin Türkiye olacağını çoğunluk olarak duymuş olmak yeni rekorların habercisi gibi…

İşte mesele tüm bu avantajlarımızı iyi kullanmak ve rehavete kapılmadan, şımarmadan iyi bir takım oyunu ile gerekli tedbirleri alıp turizmde hak ettiğimiz neticeye koşmak ve yeni rekorları kucaklamaktır.

Sorunsuz iyi bir sezon olsun…

2018 umutların yeşerdiği bir yıl olsun

2016’yı geride bırakırken 2017 başlarında yazdığım yazıda ‘Defol  Git 2016’ başlığını atmıştım.

2016 öyle bir yıldı ki adeta kabus gibi çökmüştü üzerimize. Rusya ile yaşadığımız uçak krizi, vatan hainleriyle mücadele, Avrupa ile patlak veren siyasi krizler derken açıkçası karabasan gibi çökmüştü üstümüze olumsuzluklar. Bir çok konu sanki 2016’ya sığmıştı.

2016’dan 2018’e merhaba dediğimiz sürecin üstünden neredeyse 2 koca sene geçti. 2017 ülkemiz için birçok olumsuzluğun tamiri, açılan yaraların iyileştirilmesi olarak tarihimize geçti.  Hastalık iyileşti mi elbette hayır, tedavi devam ediyor.

2017 yılı 2016’ya göre daha iyimser olabileceğimiz bir yıldı diyebilirim. Rusya ile barıştık. Avrupa ile ilişkilerimizi düzeltmeye çalışıyoruz. Komşularımız ile münasebetler 2016’ya göre daha iyiye doğru ilerlerken 2018 yılında çok daha iyi olacağı kanaatini taşıyorum. Türkiye’yi doğrudan etkisi altına alan Suriye’de devam eden iç savaşın artık durma noktasına gelmesi bizim için en olumlu gelişme diyebilirim.

Antalya için olmaz ise olmazımız turizm, tarım ve sanayi sektörünü 2018’de çok daha parlak günler bekliyor desem yanılmış olmam. Tabi ki her şey normal ilerler, yeni olumsuzluklar yaşanmaz ise aydınlık günler kapı da diyebilirim.

Bu olumlu havayı hangi veriye göre söylüyorsunuz diye sorabilirsiniz. En başta turizmdeki toparlanma devam edecek. Örneğin Türkiye ve Antalya için önemli iki büyük turizm pazarı olan Almanya ve Rusya satış pazarlarının çok iyi noktada olduğu, ihracat rakamlarının gerek sanayi, gerekse tarım ürünlerinde bir önceki yıla göre daha iyi olduğu, bilhassa Rusya ve Avrupa’nın tarım ürünlerine getirdiği kısıtlamaların önünün açılmaya başladığı haberlerini almak sevindirici noktada.

Özellikle geçtiğimiz yıl büyük bir kriz yaşadığımız Almanya ile çalışan tur operatörleri ile konuşuyoruz 2018 satışlarının yüzde 30 seviyelerinin üzerine çıktığını söylüyorlar. Yine kriz yaşadığımız ülkelerin en başında gelen Hollanda pazarında son durum nedir onu da 9-1 Ocak tarihlerinde bu ülkede yapılacak turizm fuarında gözlemleyeceğiz.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Almanya Dışişleri Bakanı Gabrial ile Almanya’da yaptığı son görüşmede ilişkilerin düzelmesi için yapılan çalışmaların devam eden olumlu adımlara ciddi katkıda bulunacağını düşünüyorum.

Avrupalılar geçtiğimiz sene Türkiye dışında bir çok tatil ülkesini test etme imkanı buldu. Yapılan araştırma ve yorumlara bakarsak  Avrupalı ve Ruslar hiçbir ülkeden memnun kalmadı.  Şikayet edilen konuların başında pahalı olması, kötü servis ve tesislerin kalitesizliği geliyor.

Türkiye gerçekten tatil için gerek Avrupa gerekse Rus pazarı için aranan bir ülke. Otellerin kalitesi, yemek, ve çalışanların güler yüzü bizi rakipsiz kılıyor diyebilirim.

2018 yılı Türkiye için turizm, tarım ve sanayi sektörlerinde altın yıl olabilir.

Ama rehavet yok. Hedeflerin tutması için herkesin canla başla her zamankinden daha çok çalışması lazım.

2018 yılının tüm insanlığa, ülkemize, milletimize barış huzur ve güzellikler getirmesini diliyorum…

Antalyaspor nereye koşuyor?

Bir hayli düşündüm bir spor yazısı yazmak bu köşeye uygun olur mu olmaz mı diye…  Ancak üzerimde ki ağır baskı “yaz” dedi.

Son günlerin spor gündemi Antalya…  Eee, bizde “Gündemden geri kalmayalım” dedik.

Petrolcü-Turizmci bir para ağasının oğlu bu işe soyundurulunca herkes “Aha Antalyaspor kurtuldu” diye hiç yöneticilik ve spor tecrübesi olmayan birine büyük bir hevesle Antalyaspor’un anahtarı teslim edildiği günde bu işe olumsuz bakanlardan hatta bu düşüncemi de yazanlardan biriyim. Hem de kongrenin hemen ardından.
Ali Şafak Öztürk ağlaya ağlaya ilk istifa ettiğinde “Eyvah!” dedim.  Antalyaspor ağlama duvarı değildir. Antalyaspor birilerinin ayakkabısını cilalayıp kaçacağı bir kurumda
değildir. Ben bugün olanları biliyormuş gibi ta işin başında yazdığımda bazıları bana çok kızmıştı. Keşke haklı çıkmasaydım…

Bir çuval borç, kaybedilmiş sinerji ve zaman…

Neymiş efendim kulübe kurumsallık kazandırılmış. Sen onu benim külahıma anlat. Yönetimde bazılarının ipinin çekildiği bir kongre yapıldı. Kongre delegesi bir kurumun başkanıyım ve temsil ediliyorum ama kongreden haberimiz olmadı. Oldu da davet edilmedik. Bu mu kurumsallık? Yangından mal kaçırır gibi sessiz sedasız kongre yapmak mı kurumsallık? Ağlaya ağlaya istifa edip, ertesi gün hiç bir şey yokmuş gibi söylediklerini yemek mi kurumsal bir kurumun başkanı olmak? Ne kurumsallığı rezil ettiniz Antalya’yı.

Spor kamuoyuna, çocuksu hal ve tavırlarınızla küçük düşürdünüz Antalya spor camiasını…

Sosyal medya hesaplarımdan da yazdım. Aslında Antalyaspor gibi hepimizin ortak değeri olan bir kulübün geleceğinin 3-5 kişinin elinde tekelinde olması konusu tartışılmalıdır. Baştan beri Antalyaspor’un delege yapısı ve başkanın seçim yönteminin doğru olmadığını savunuyorum. Antalyaspor Anonim Şirketi’nin kurulmasına karşı değilim. Antalyaspor’u yönetecek kişinin seçim sistemine karşıyım. “Aman efendim, ne yapalım sistem bu” demek işinize geliyor tabi. Kurum olmak, büyük kulüp olmak AŞ’nin büyük hissedarı iki kurum olan dernek ve vakıf başkanlarının istediği adamı seçmesiyle mi oluyor acaba?

Büyük kulüplerin hemen hemen tamamın derneği, vakfı  ve anonim şirketi var mı var? Peki, bu kulüpler başkanını nasıl seçiyor? Tabi ki kongre delegeleri seçiyor. Vakıf ve dernek başkanları bir araya gelip “Şunu başkan seçtik” demiyor.  Böyle kafaya böyle şapka misali, bu sistem değişmedikçe Antalyaspor güdük kalmaya, ileri değil, geri geri gitmeye mahkumdur.

Dernek Başkanı Nafiz Tanır ve Vakıf Başkanım Dündar Ulukay bana gücenmesin ama bu kulüpte gerekli reformları yapmadıkları için en az seçtikleri başkan kadar her şeyden sorumludurlar. Borçtan da sportif başarısızlıklardan da…

Siz ikiniz bir olup istediğiniz başkanı seçip istediğinizi görevden uzaklaştırabiliyor musunuz?  Evet, bunu rahatlıkla yapabiliyorsunuz. Bugüne kadar da yaptınız. O zaman olup biten her şeyden sorumlusunuz arkadaş.

Vay efendim turizmciler para vermiyormuş, yok iş dünyası destek olmuyormuş, yok taraftar takımını desteklemiyor maça gelmiyormuş…
Bir dolu mış-muşlar…

Bende gelmiyorum bir yıldır maçlara çünkü soğuttunuz bizi kulüpten…

Ben de iki dönem Gültekin Gencer döneminde Ali Yılmaz ile birlikte vakıf yönetiminde bulunduk. En son Vakıf Başkan Vekilliği’nden istifa ettim. Hiç kimse sormadı “Bunlar niye istifa etti?” diye. Çünkü, biz içeride yanlışları söylüyorduk elbette bu kimsenin işine gelmiyordu. Antalyaspor Vakfı’nda kurucu kurumlar temsil ediliyor, şu anda Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ni kim temsil ediyor acaba? Bu durum kimseyi rahatsız etmez çünkü işlerine gelmez…

Antalyaspor her geçen gün borç batağına sürükleniyor. Verdiniz bir çocuğun eline koskoca bir camiayı oyuncak yaptınız. Adam çıkıyor ağlaya ağlaya “Ben artık bıktım bu oyuncaktan bırakıyorum alın oyuncağınızı” diyor, sözünü ettiğim dernek ve vakfın başkanları yine kimseye danışmadan kafalarına göre oturup karar veriyor. “Kongre yok, biz başkandan memnunuz görevinin başındadır” diyorlar. Gün geçmiyor ki, çocuk yine ağlıyor ve “Ben bu sefer ciddi ciddi istifa ettim alın kulübünüzü” deyip kaçıp gidiyor.  Pes yani pes…

Yok mu Antalyaspor’u yönetecek biri de, istifa eden birinin istifasını kabul ediyorsunuz. Sonunda Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Antalyaspor sahipsiz değildir” dedi ve duruma el koymak zorunda kaldı. Düştüğümüz duruma bakın hele…

Sonuç olarak, Antalya gibi büyük bir dünya kentinin spor kulübün mevcut yapısı bir masaya yatılmalıdır. Delege yapısından, vakıf ve dernek yapısına kadar köklü ve yapısal bir reforma ihtiyaç var. Anonim şirket olsun ama Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor da olduğu gibi başkanını kongre delegeleri seçsin. Parayı verenler, 7’den 70’e yağmur, kar kış kıyamet demeden takımını yalnız bırakmayan cefakâr Antalyaspor camiası başkan ve yönetimi seçilirken söz sahibi değilse o kulüp büyümez.

Milletten para istemekle olmaz bu işler. Parayı iyi yönetecek, şeffaf olacak, kendine değil kentine spora gönül vermiş gönüllülere ihtiyaç var. Tabi ki, gönüllü insan bulmak için önce mevcut hantal yapıyı değiştirip, katılımcı ve demokratik bir yapı oluşturmak lazım.

Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.

Esen kalın

Antalya Gazeteciler Cemiyeti ve Akdeniz Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı. Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı. Yeni Alanya, Antalya Ekspres, Güneş ve Cumhuriyet Gazeteleri Alanya Muhabirlikleri. Tercüman, Bulvar, Akşam ve Sabah Gazeteleri Antalya Bölge Temsilciliği görevlerini yaptı. Yazarımız Yeni, MYGazete.com ve MY DERGİ kurucusu olup halen Genel Yayın Yönetmeni olarak görevini sürdürüyor.