İçki yasağı ve kanunsuzluğu savunmak!

Bir ihbar üzerine olay yerine giden Antalya polisi ellerinde şişe, içki içen 2 kişiye Kabahatler Kanunu’nun 35’inci maddesine göre idari para cezası işlemi yapmış. Vay sen misin bunu yapan, kızılca kıyamet koptu yine.

Yazılan çizilenlere bakarsak Antalya elden gitti(!).. Antalya polisi büyük yanlış(!) yaptı… Bir başka deyişle suçu işleyenler haklı, kamu düzenini korumakla görevli olan memurlar işlerini yaptığı için haksız duruma düşürülmeye çalışıldı. Hatta onları bir vatan haini ilan etmediğimiz kaldı. Eğer bu uygulama muhafazakar bir iktidar döneminde değil de başka bir iktidar döneminde olsaydı tek satır haber bile olmazdı. Hatta “Helal olsun Antalya polisine, sokakta vatandaşın asayişini huzurunu çok iyi sağladı” diye manşetler de atılırdı.

Dün Hıncal Uluç ağabey Sabah’taki köşesinde konuyu o kadar güzel özetlemiş ki fazla söze yazıya gerek yok aslında… Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde bizdeki kadar kanunsuzluk medya tarafından savunulur acaba? Yine Hıncal abinin yazdığı gibi gerçekten de bizim ülke ‘terslikler ülkesi’. Hıncal abim, “… Amerika’da da içilmez, İngiltere’de de. Demokrasinin, insan haklarının, laikliğin kalesi değil mi bu ülkeler? Gidin de deneyin bakalım” diyor. Çok doğru bir tespit.

Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde bakkal market gibi yerlerden yaşı küçüklere içki veya sigara satılabiliyor veya sokakta içki içilip insanlar rahatsız edildiği için ‘aferin iyi yapmışsın’ diyerek sırtı sıvazlanıyor merak ediyorum… Sanırım bu sadece bize mahsus bir durum olsa gerek. Vay efendim bu haberler yüzünden “dünyaya rezil olacakmışız”… “Bu çağda bu kafa” falan filan. Yahu el isaf derler insana. Kimse yanlış anlamasın bu ceza yiyen kişiler suçludur demiyorum. Suçlu veya suçsuz onun kararını yargı verecektir zaten. Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı incelemede yapılan işlemin yasalara uygun olduğunu söylüyor. Yargısız infaza oldum olası karşı çıktım, çıkmaya da devam edeceğim. Benim amacım elmalarla armutları birbirine karıştırmamaktır.

Türkiye bir hukuk devletidir, aşiret devleti değil. Uygulamayı yapan polisler vatandaşın güvenliği, huzuru için bu görevi yapıyor. Şöyle hafızamızı bir zorlayalım, düne kadar Antalya’da Kaleiçi, Yat Limanı ve parklara tinerciden, ayyaş ve berduşlardan giremez haldeydik. O zamanlar ‘Bu şehirde polis yok mu’ diye manşetler atıp eleştirenler bugün polis görevini yaptı diye saldırıyorlar. Unutmayalım ve haklarını teslim edelim ki, Antalya’da son birkaç yıldır kimsenin burnu bile kanamıyorsa bunu polis ve jandarmamızın gece gündüz ortaya koyduğu özverili çalışmasına borçluyuz.

Polise saldıranları eleştirirken kolluk görevi yapanlara da bir çift sözümüz olacak elbette. İşinizi yapın, varsa yasalara aykırı hareket eden gereken cezayı da kesin. O gün uygulama yaparken birçok kişiyi sıraya dizip alkol testinden geçirdiğinizi, hatta insanların kimliklerini alıp uzunca orada beklettiğiniz söyleniyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da dediği gibi kraldan fazla kralcı olmadan yani abartmadan işinizi yapın. Antalya diğer şehirlere benzemez.

Burası bir turizm kenti ve hassasiyetleri olan bir şehir. Burada işinizi yaparken daha hassas, daha dikkatli olmak durumundasınız. Polis mutlaka her yerde her sokak başında olmalı ama kimselere görünmemelidir. İşte varken görünmeden görevini yapan işini başarıyor demektir.

Bence gelin bu konuyu kapatalım artık. Yazdıkça çizdikçe sadece Türk polisini yıpratmakla kalmıyor, Antalya’ya da zarar veriyoruz. Mutlu pazarlar…

Defol git artık!

Bugün milletimizin ülkemizin ve güzel Antalyamızın üzerine adeta karabasan gibi çöken 2016´nın son günündeyiz.

Gerçekten ülke olarak Cumhuriyet tarihimizin en zor yıllarından birini yaşadık.

Ülkemiz ve çoğrafyamızda oynan oyunlar buna bağlı 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası ülkemizin terör örgütlerine karşı vermiş olduğu amansız mücadele iç ve dış olaylar, terör saldırılarında ve vatan savunmasında şehit verdiğimiz onca insanımız, ekonomik krizler derken neredeyse hepsi 2016´ya sığdı.

Elbetteki tüm olumsuzluklar en başta ülkemizin son yıllarda ilmek ilmek elde ettiği ekonomik büyümesini etkiledi. Sınır içinde birden fazla terör örgütüyle mücadele ettiğimiz gibi sınır ötesinde de savaşta olan bir ülkeyiz. Son bir yılda sadece savunmaya harcadığımız paralarla onca fabrikalar, yollar, köprüler, barajlar yapardık.

Her türlü olumsuzluğa rağmen kaybettiklerimizi tekrar kazanmak hız kesen ekonomimize tekrar gaz vermek için 2017´de yani bugün yarın itibariyle fırsatlar bizi bekliyor. 2016 Karabasan sarmalında büyümeyi sürdürmek, yatırım yapabilmek bir yana ayakta kalmak bile büyük bir başarıydı. Türkiye ve bizim insanımız kriz nedir bildiği gibi çözümüde bilir. Biz krizlere, kötü hava koşullarına dayanıklı aynı zamanda olumsuz şartları kısa zamanda olumluya çevirebilen bir milletiz. Milletimiz geçmişte bunu gösterdi kuşkunuz olmasın ki yarın da gösterecektir. Yeterki enseyi karartıp köşeye çekilmeyelim, birliğimizi dirliğimizi inancımızı kaybetmeyelim.

Antalya; turizm, tarım ve ticarette ülkemizin lokomotif şehirlerinden biri hatta başkentidir. Turizm ise lider sektördür. Bu bağlamda hiç kuşku yokki yukarıda saydığım olumsuzluklardan en çok Antalya etkilenmiştir. Rusya ve arkasından Avrupa ülkeleri ile yaşadığımız siyasi olumsuzluklar elbetteki Antalya ekonomisini doğrudan etkilemiştir. Tüm bu olumsuzluklar kentimizin üzerine adeta karabasan gibi çökmüştür. Onun için defol git artık 2016 diyorum

Devletimizin vermiş olduğu teşvikler destekler belki yaranın ilerlemesini daha fazla büyümesini durdurur ama kökünden tedavi etmesi mümkün değil.

Hemen dibimizde Suriye´de beş yıldır devam eden iç savaş ülkemizin kendi içinde terör örgütlerine karşı verdiği büyük mücadele ve coğrafyamızdaki sıkıntılar bitmediği sürece bize rahat uyku yok.

Yılın bu son yazısında beni umutlandıran ve 2016´nın bu son gününde en olumlu diyebileceğim benim 2017´ye umutlu bakışımı sağlayan iki konudan biri Suriye´de rejim ve muhalifler arasında devam eden iç savaşın Türkiye ve Rusya´nın girişimleri ile sona ereceğinin sinyali olan genel ateşkesin taraflarca kabul edilmesi. İkincisi ise Rusya ile ilişkilerimizin eski düzeyinin üzerinde seyridir. Bunlar sıkıntılarımızın önünün kesilmesi için gerçekten çok çok önemli gelişmelerdir.

2017´de eğer böyle olumlu haberler gelmeye devam ederse 2016´da yaşadığımız felaketleri olumsuzlukları kısa zamanda telafi edebiliriz. Çünkü Türkiye son derece dinamik bir ülke. Çok çabuk toparlayabilen, acılarını yaralarını çok çabuk sarabilen dünyadaki ender milletlerden toplumlardan biridir. Bunun için 2017´den umutluyum. Umudumu hiç yitirmekte istemiyorum.

Şimdi sırada batı dünyası ile olan ilişkilerimizin normalleşmesine gelmiştir. Türkiye dış politikasında geçmişte yaptığı hataları tekrarlamayacak, onurlu ve büyük devlet olma geleneği içinde batı ile olan münasebetlerinide düzeltecektir.

Amerika´da yeni hükümetin Ocak ayında iş başına gelmesi ile Obama döneminin bölgede yaptığı hataların farkına vararak bir telafi yoluna gideceğini düşünüyorum. ABD bölgede terör örgütlerine destek verip onları silahlandırıp en büyük müttefiki model ortağı Türkiye´nin üzerine salmanın ne büyük stratejik hata olduğunu eninde sonunda anlayacak ve bunu telafi etmek için adımlar atacaktır. Aksi takdirde bu coğrafyada yıllardır sürdürdüğü hakimiyetini kaybedecek veya zayıflayacaktır. Buda Amerikan menfaatine uygun bir durum değildir.

ABD bunun için Türkiye´nin Rusya ile iyi ilişkiler içinde olmasını istemiyor. Rusya ve İran ile iyi geçindiğimiz takdirde, Amerika´nın Türkiye üzerinde ortaya sürdüğü yıkım politikası iflas etmiş olacak, şu anda zaten etmiş gibi de görünüyor. Türkiyesiz bölgede yeni bir yapılanmanın olamıyacağını dünya alem gördü ABD ve batılı dostlarda görüyor, görecektir de.

Benimde çocukluk yıllarından beri çok yakinen tanıdığım hemşehrim Alanyalı Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu´nun işi gerçekten çok zor. Zoru başarma ezmi ve inancının onda tam olduğunu en iyi bilenlerdenim.

Bu göreve geldiğinden bu yana Sayın Çavuşoğlu´nun Türkiye´nin çevresiyle, eşiyle dostuyla bozulan ilişkileri düzeltmek için geceyle gündüzü birleştirdiğini biliyoruz. Bir kaç yıla kadar sorunlu ilerleyen ve bizi bugünlere taşıyan olumsuzlukları ortadan kaldırmak için kısacası dış politikamızı normalleştirmek için çok ciddi bir çalışma ve çaba içinde olduğunu görüyoruz gözlemliyoruz.

Rusya ile olan ilişkilerimizin normalleşmesi, hemen yanı başımızda Suriye´de 5 yıldır devam eden iç savaşın sona ermesi için varılan ateşkes Mevlüt beyin verebileceğimiz dış politika başarılarındandır. Aynı başarıyı Arupa´da başkanlık yaptığı dönemlerde kılcal damarlarına kadar tanıdığı Avrupa ile münasebetlerin gelişiminde de gösterecektir. Çünkü rakibini ve oyun düzenini çok iyi bilen bir kişidir Çavuşoğlu bakan…

Bu olumlu gelişmeler 2017´de Antalyamızın ve ülkemizin ekonomik gelişmesini de pozitif olarak etkileyecektir. Düzelmenin uzun vadeye yayılmaması için çok çalışmamız gerektiğini işimizin kolay olmadığını da biliyorum.

Ben yılın bu son yazısında Antalya´nın başarılı Valisi Münir Karaloğlu’na da bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Gelin yurtdışında bugüne kadar ki klasik tanıtım anlayışımızı bir kenara bırakıp yepyeni stratejiler geliştirelim.

Sizin liderliğinizde bir futbol takımı gibi klas bir ekip oluşturalım. Bu ekip yurtdışı pazarlarında tam saha pres yapacak koşacak bir ekip olsun. Yeni dünya düzenine uygun tanıtım stratejileri ve proje önerileri geliştirsin ve bunları hayata geçirmek için de gece gündüz koşsun. Bir bütünlük içinde Antalyamız için ülkemiz için, kaynakların, enerjinin sinerjinin bir havuzda toplandığı sağlam yıkılmaz ömürlük bir yapı oluşturalım.

Bunun adına danışma kurulu diyebilirsiniz, tanıtım strateji geliştirme komitesi de diyebilirsiniz. Adının bir önemi yok ama kenti için ülkesi için fikri olan önerisi olanları dinleyip o fikirleri toparlayıp uygun olanları bir havuzda biriktirecek ve hızlıca hayata geçirecek bir iradeden bahsediyorum.

Bir çok konuda çalışmalar yapıldığını biliyoruz ancak çok dağınık olduğumuzu gözlemliyorum. Örneğin ben Rusya´dan 500 gazeteci getireceğim, Akdeniz ülkeleri medya formunu Antalya´da yapacağımı veya yapmak istediğimi söylüyorum. Basında da yer alıyor bu projelerimiz ama kimseden tepki alamıyorum. Bizim gibi Antalya için bir şeyler yapmak isteyen elini gövdesini ülkesi için kenti için taşın altına koymak isteyen önerisi fikri olan çok fazla gönüllü insan olduğunu biliyorum. Tüm bunları toparlayıp değerlendirecek olan, bizleri motive edip saha sürecek olan teknik direktörümüz validir. Bürokrasi ve siyasi kabiliyeti tecrübe ve beceri fazlasıyla kendisinde mevcuttur. Umarım çağrımız yerine ve amacına ulaşır.

´Karabasan 2016´nın bu son yazısında ülkemize, milletimize tüm sevdiklerimize, okurlarıma, medya dostlarına, sağlık, mutluluk, bereket, huzur ve barış ediliyorum.

Esen kalın…

Küresel Dünyada Milli Olabilmek

Son günlerde devletimizin en tepesindeki yöneticilerimizden itibaren, kamu ve özel sektör temsilcilerinin döviz ile yaptığı işlemleri Türk Lirasıyla yapacağı çağrı veya açıklamalarını medyadan takip ediyorsunuz.

Bir zamanlar Türkiye´de cebinizde Dolar bulundurmak bile suçtu. İhtilallerin ürünü olan bu uygulamayı rahmetli Turgut Özal kaldırmıştı.

Şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dövize karşı savaş açan lider olarak tarihe geçti bile. Dolar ve Euro karşısında değer kaybeden Türk Liramıza değer kazandırmak için devletin en tepesindeki yöneticilerimizden itibaren sokaktaki bakkal amcaya kadar birçok Türk vatandaşının dövizini bozdur kampanyasına katılmasını millileşmek adına veya kaybettiğimiz milli değerler adına önemli bir adım olarak değerlendiriyorum.

Tabii ki küresel dünyada Türkiye´nin 100´ün üzerinde ülke ile ticari faaliyetler yaptığı bir dönemde dövizden kaçmak mümkün mü, elbette değil.

Ancak Türkiye´de dövizi değerli hale getiren bazı uygulamalardan uzaklaşmak, vazgeçmek mümkündür.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan´ın yaptığı çağrılardan sonra gördük ki, bazı kamu kurum ve kuruluşları ihaleleri bundan sonra döviz üzerinden değil Türk Lirası ile yapacakmış.

Bu kurumlara kocaman bir günaydın demek istiyorum. Doğru olan buydu zaten. Türkiye´de devlete bağlı kurumlarının Dolar seviciliğini, Euro ilgisini hiçbir zaman anlamış değildim. Tabii ki Türkiye´nin dünyadan ithalat ihracat yaptığı veya turizm de iddialı olduğu bir dünyada sizin ülke olarak dövizden tamamen uzaklaşmanız mümkün değil.

Kendi topraklarımız üzerinde yaptığımız işlemleri zaten TL üzerinden yapmalıydık doğru olan da buydu. Şu an biz Dolar veya Euro kullanmak için herhangi bir topluluğun veya birliğin üyesi de değiliz. Böyle bir zorunluluğumuz da yok.  Örneğin AB üyesi olan bazı ülkeler ortak para birimi Euro’ya geçmemişken biz bakkalda bile döviz üzerinden alış veriş yapar hale geldik.

Kendi paramızı değersiz hale getirmek için bu kadar çaba niyeydi? Niçin bu güne kadar Türk Lirası üzerinden yapılacak işlemleri döviz üzerinden yapar hale geldik? Adam küçücük bir dükkânını bile döviz üzerinden kiraya veriyor, kaporasını da döviz olarak alıyor.

Gerçekten bu işin iyice dibi çıkmıştı ve geldiğimiz noktada görüyoruz ki, Türkiye milli olmaktan uzaklaşmış birçok konuda elini kolunu tüm değerlerini batıya kaptırmış vaziyetteydi. Artık sokaklarda Türkçe tabela kalmadı. Ben gittiğim ülkelerde döner dükkânları hariç nadiren Türkçe tabela görüyorum. Bu kadar batı hayranlığı, bu kadar teslimiyet niye?

Özel sektörün döviz ile olan bağlantılarını, eğer uluslararası arenada ticaret yapıyorsa anlamak mümkün. Peki devlete bağlı kurumların yaptığı ihaleleri kendi milletiyle olan alışverişini döviz üzerinden yapması doğru bir uygulama mıydı?

Bana göre milli değerlerimizin ve bağımsızlığımızın korunması için kendi öz değerlerimizden hiç uzaklaşmamamız sıkı sıkıya bağlanmamız gerekiyor. Büyük devlet, büyük millet olmamın gereği de budur.

Ülkemizde döviz kullanmak ebetteki suç olmamalı ancak döviz sevicisi de olmamalıyız. Türk Lirası ile yapmamız gereken işlemleri dövizle yapmayacaksın arkadaş, bu kadar basit! Bunun için yasa çıkarmaya, yasak koymaya gerek yok. Her şey beyinlerimizde, yüreklerimizde kalbimizdeki vatan millet sevgisinde bitiyor.

Umarım toparlamak için zaman kaybetmemişizdir, umarım ülkemiz içinde bulunduğu bu ekonomik sıkıntılardan, buhranlı dönemlerden bir an önce kurtulur.

Ben kurtulacağı inancımı yitirmek istemiyorum. Kurtulmak için de çok çalışmamız gerektiğini biliyorum.

2016 yılını artık geride bırakmaya sayılı günler kaldı.

Gerçekten Türkiye için, Antalya için, insanlık için çok zor bir yıldı 2016…

2017´nin ne olacağını tam olarak kestirememekle birlikte, ülkemiz için, milletimiz için, insanlık için iyi olması temennisinde bulunuyorum.

Şimdiden sizlere 2017´nin sağlık, mutluluk ve barış içerisinde, huzurlu bir yaşam getirmesini diliyorum.

Sevgiyle, esen kalın…

Yeni pazarlara yelken açmak…

Antalya gerek turizm gerekse tarım sektörü olarak 2016 yılında kara bir sezon geçirdi. Bunu hepimiz kabul ediyoruz.

Rusya ile yaşadığımız uçak krizi ve ülkemizde meydana gelen terör olayları 15 Temmuz hain darbe ve işgal girşimi en fazlada Antalya´yı etkiledi diyebiriz.

Gerek turizm sektöründe gerekse tarım sektöründe yaşamış olduğumuz krizin etkileri yılın sonuna doğru yaklaştığımız bugünlerde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Zaten bunun böyle olacağını biliyorduk.

Dünya kenti Antalya’mız bir çok önemli organizasyona ev sahipliği yaparak içinde bulunduğu negatif sıkıntıları bertaraf etmeye çalışsa da genel olarak yaşadığımız olumsuzluklardan en fazla nasibini alan kent konumunda.

Türkiye´nin gözbebeği dünya insanının tatil için tercih ettiği Antalya, her ne kadar güvenli bir şehir olsa da ülkemizde ve coğrafyamızda yaşadığımız genel olaylar dış dünyada Antalya İzmir veya İstanbul Ankara olarak değil Türkiye olarak Orta Doğu olarak değerlendiriyor. Çünkü Türkiye Avrupa’nın göbeğindeki bir ülke değil. Etrafımız ateş çemberinde ve coğrafyamızda haritalar yeniden çizilmek isteniyor ve güçler pay kapma savaşında.

Antalya´da tatsız bir olay yaşansa da yaşanmasa da yukarıda saydığım bu olumsuzluklardan nasibimizi hem de misliyle alan bir şehir. Bazı insanlar güven duyduğu ülkelerde tatil yapmak isterken bazıları da güvenli olsanız da siyaseten sizi cezalandırmak ister. Tıpkı batılı ülkelerin Avrupalıların bu günlerde yaptığı gibi. Onun için bizim daha çok çalışmamız, daha fazla düşünmemiz ve daha hedefe varacak stratajiler geliştirmemiz lazım.

Rusya ile barışık olmamızın elbette sıkıntı içinde olan turizm ve tarım sektörü için bir can simidi olmuştur ancak yetmez. Gelen haberlere bakarsak Avrupa pazarındaki sert düşüşlerin önümüzdeki sezonda daha da artarak devam edeceğini yönünde.

Önceki gün ziyaretime gelen Alman meslektaşım Johaim Hauck’un Almanya pazarı ile ilgili anlattığı olumsuzluklar kısa vadede Avrupa’dan bize hayrın olmayacağını gösteriyor. Tabi ki bu olumsuzluklar bizi yıldırmamalı, tüm bunlar Avrupa pazardan vazgeçelim anlamına gelmiyor. Dün terörü bahane edenler, yarın terör örgütlerine hizmet eden siyasi tutukluları veya başka bahaneleri öne sürer ve yönünü değiştirir. İşimizin zor olduğunu biliyoruz. Zoru başarabiliriz. Türkiye gibisi yok. Ülkemiz büyük bir mücadele içinde. Her sektör, her ferd bu mücadeleye destek olmalı çalışmalıdır.

Yaşadığımız olumsuzluklar krizler aslında bize bazı dersler vermiş olmalı. Sınırlı pazarların bölgemiz için ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini gördük. Bu bakımdan Antalya olarak yeni pazarlara yelken açmamız zorunlu hale geldi. Uzak yakın demeden dünya coğrafyasının neresinde insan yaşıyorsa ulaşmamız Antalya’mızın ülkemizin güzelliklerini anlatmamız adam gibi pazarlama yapmamız lazım.

Şimdi önümüzde turizm fuarları var. Bu fuarlara çok iyi hazırlanmamız lazım.
Klasik fuar anlayışının dışına çıkmamız lazım. Devir bir fuar merkezinde bir stant açıp orada gelene gidene broşür verme fındık fıstık dağıtma devri değil. Yeni stratejiler geliştirmemiz, tanıtım alanında bugüne kadar ki yaptığımız çalışmaları gözden geçirip elimizde var olan kaynakları doğru yerde doğru pazarda kullanırsak yaşayacağımız sıkıntıları azaltmış oluruz.
Diğer şehirleri bilmem ama Antalya yürümek yerine koşması lazım.

Tüm kaynakları tek bir havuzda toplayıp, fikirleri bir masa etrafında buluşturup, her kafadan çıkan ses, her kasadan çıkan kaynakları akılcı projeler ve çözümler üreterek kullanmamız lazım.

Enseyi karartıp sürekli yandım bittim kül oldum deyip moralimizi motivasyonumuzu bozarak bir yere varmamız mümkün değil.
Zor bir coğrafyada yaşadığımızın bilinciyle gardımızı pozisyonumuzu tüm bu olumsuzluklara göre almamız lazım.
Bugünlerde geçecek elbet. Hep böyle olmayacak.
Ben iyimser bakışımı pozitif duruşumu değiştirmek istemiyorum.
Yeterince üzerimizde kara bulutlar ve negatif enerji zaten dolaşıp duruyor.
Birbirimize kenetlenirsek, aklımızı iyi kullanırsak, yapamayacağımız başaramayacağımız hiçbir şey yok.
Antalya insanı, yatırımcısı ve bürokratı, seçilmişi tüm bunları yapacak güç kabiliyet ve enerjiye sahiptir. Yeter ki istekli olalım. İrademizi ortaya koyalım. Gerisi kolay…
Aydınlık yarınlar da buluşmak üzere,
Şimdilik esen kalın…

Antalya krizden çıkıyor mu?

Rusya ile yaşadığımız uçak krizine birde Avrupa pazarında yaşanan olumsuzluklar eklenince maalesef bölge olarak ciddi manada ekonomik sıkıntı yaşadığımız bilinen gerçek.

Geçtiğimiz günlerde Antalya Gazeteciler Cemiyeti olarak 20 civarında Alman Gazeteciyi ağırladık Antalya’da. Resmi ziyaretlerimiz sırasında biraz içimizi ferahlatacak iki önemli insandan iki önemli açıklama geldi. Şimdi bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bir tanesi Alman meslektaşlarımızla Antalya Valisi Münir Karaloğlu’nu ziyaret ettiğimiz esnada vali beyin Alman gazetecilere ‘’artık krizin sonuna geldik, Antalya krizden çıkıyor’’ demesiydi. Diğer konu ise, Alman gazetecilerle onur konuğumuz olarak Antalya’da bulunan Orta Frankonya Emniyet Genel Müdürü (Nürnberg) Johann Rast’ın Emniyet Müdürü Cemil Tonbul ziyaretinde yaptığı ilginç tespit. Rast ‘Antalya en az bir Avrupa kenti kadar güvenli bir şehir, Antalya güvensiz diye açıklamalar yapan siyasetçi ve gazetecilere Antalya’nın ne kadar güvenli bir şehir olduğunu anlatacağım’ açıklamasıydı.

Almanya bizim her zaman en fazla misafir ağırladığımız önemli ülkelerin başında geliyor. Alman dostlarımızdan aldığımız bilgiye göre 5 milyon Alman bu sene tatile gitmekten vaz geçmiş. Yani rezervasyonlarını iptal etmiş. Sadece Türkiye değil dünya seyahat hareketlerinde düşüş var. Buda demek oluyor ki insanlar güvenli yerlere gitmek istiyor, terör sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın sorunu. Terör konusunda, güvenlik konusunda daha çok çalışmamız lazım. Alman Emniyet Müdürü Rast yine bir başka ziyarette ‘Terör sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın sorunudur. En sıkı korunan, güvenli görünen bir kentte bile olabilir, olmayacağının garantisini kimse veremez, terör hepimizin ortak mücadele etmesi gereken ortak sorunudur’ dedi.

Aynen öyle. Bizde hep bunu söylemeye çalışıyoruz. Nihayet bizi anlayan bir Avrupalı üstelik güvenlik mensubundan bunu duymak güzeldi. Almanya’nın Nürnberg kenti gazetecileriyle 12 yıldır karşılıklı ziyaretler yapıp önemli çalışmalar yapıyoruz. Bunlardan birini daha yani 12.sini Antalya’da gerçekleştirdik. Almanya basını son zamanlarda Türkiye aleyhinde ciddi manada yayınlar yapıyor. Her seferinde bizlere basın özgürlüğü dersi vermeye kalkışan Almanya’nın özellikle hain darbe girişimden sonra aleyhimizde yapılan yayınları, söylemleri veya bir süre sessiz kalmalarını anlamakta zorluk çekiyorum. Bu endişelerimi köklü ve sağlam temellere oturttuğumuz partnerimiz Nürnbergli meslektaşlarımızla da geniş geniş konuştuk. Gördüm ki gerçekle ilgisi olmayan kafalarında bir yığın olumsuz şey var. Dilimiz döndüğünce 15 Temmuz hain darbe girişimi dahil bölgemizde yaşanan sıkıntıları anlattım. Zaten Nürnbergli dostlarımız bizimle dayanışma içinde olduklarını her türlü terör ve darbelere karşı olduklarını ziyaretlerde de devleti temsil edenlere teyit ettiler.

Bizim işbirliğimizin faydalarını işte böyle zamanlarda görüyoruz. Bizim kendimizi dışarıda daha çok anlatmamız gerektiğini bir kez daha yazmak istiyorum. Türkiye’nin düşmanları dışarıda bizim aleyhimize müthiş çalışmalar yaptıklarını Alman gazeteciler söyledi. Bizim ulaşamayacağımız dünyanın her hangi yerinde bir nokta yoktur. Hainler boş durmuyor. İçeride yapamadıklarını şimdi dışarıda yapıyor. Kendi hainliklerinin üstünü örtüp masum masum mağdurları oynamaktalar. Durmayacağız daha çok çalışacağız. Türkiye’nin Türk insanın her daim demokrasiden yana olduğunu, terör ve darbelere karşı nasıl mücadele edip dik duruş sergilediğini, hainlerin hainliklerini belgelerle kapı kapı dolaşıp anlatmak, imkânı olan herkesin vatan görevdir. Nürnbergli gazetecilere ve Emniyet Müdürüne anlattık.

Sadece Antalya’nın değil 300 km İç Anadolu’ya doğru bir günlükte olsa Konya’ya kadar giderek anlattık gösterdik ülkemizin güzelliklerini. Kendi gözleriyle gerçekleri görmelerini sağladık. Oldukça memnun şekilde de ülkelerine uğurladık. Antalya Valisi Münir Karaloğlu ziyaretimizde Alman Gazetecilere söylediği gibi Antalya bana göre krizden çıkmıştır. Çok büyük bir olay olmadıkça gelecek sezon Antalya yine altın yıllarından birini yaşayacaktır. Antalya Gazeteciler Cemiyeti ve Akdeniz Gazeteciler Federasyonu olarak 2017 yılı içinde iki büyük medya organizasyonu yapmak istiyoruz. Bunlardan biri Akdeniz Ülkeleri Medya Formu diğeri Rusya Gazeteciler Birliği ile Rusya

Gazetecileri Festivalini Antalya’da yapmak. Bizlere omuz verilirse daha fazla etkinlikler yapabiliriz. 15 Temmuz’da Türk halkının demokrasiye olan bağlılığı, canlarımız pahasına demokrasinin yaşaması için verdiğimiz kahramanlık destanının anlatılması bile önemlidir. Dünyada bunun eşi benzeri yoktur. Anlatırsak güzelce bu bile fazla motivasyon, daha fazla çalışmak zorunayız. Hiç kimse ensesini karartıp oturmasın, Rusya krizi aşıldı. Şimdi Avrupa’ya daha çok çalışacağız, derdimizi anlatabildiğimiz kadar anlatacağız. Yürümeyelim koşalım diyorum. Aydınlık yarınlar uzak değil

Sevgiyle şen kalın…

Antalyasport Nereye Koşuyor?

Bu yazıyı yazdığım için beni biraz aceleci olmakla suçlayan olabilir ancak testi kırılmadan, parçalanmadan bu yazıyı yazmanın daha yararlı olacağını düşündüm.
Süper lig başlayalı üç hafta oldu. Henüz galibiyetimiz yok!

Ligden düştükten sonra yapılan eleştirinin çok fazla hayrı da yok.

Genç, eğitimli, sporla donanımlı bir başkan adayı dediler, herkes arkasında durdu, kent sanki kırk yıldır tanıyormuş gibi bir kişi bile itiraz etmedi rahatça rakipsiz bir şekilde başkan seçildi.
Bana gücenmesin ama kendisini ilk kez kongre salonunda gördüğümde kürsüde konuşmasını izlediğimde yakın çevremdekilere aynen “Bu genç Antalyaspor’u zor yönetir” dedim.

Bu düşüncemi en başta kongreden sonra kaleme alacaktım yanlış anlaşılmalara neden olur diye erteledim. Bizim görevimiz yol yakınken yanlışları yazmak uyarmaktır. Varsın başarılı olsun mahcup olan biz olalım…

Dua edelim ben yanılmış olayım!

Antalya’yı Antalyaspor camiasını iyi bilen bir gazeteci olarak tekrar söylüyorum bu genç arkadaş bu kafayla Antalyaspor’u yönetebilir ama asla başarılı olamaz. Bana o güveni vermedi. Üç haftalık neticeye bakarsak bu düşüncemi mahcup etmeyecek, doğruluyor gibi görünüyor. Daha ligin bitimine çok var, zamanı var toparlar başarır diyenler olacaktır. Saygı duyarım, öyle olmasını başarmasını da bir Antalyalı olarak canı gönülden isterim. Kaybedilen puanların telafisi yok mu elbette var telafi için daha yolun başında olduğumuz doğrudur ancak hataları yazmaz isek o telafiyi bulacak zamanda bulamayabiliriz. Şimdi 3 hafta geride kaldı hiç galibiyetimiz yok, ligin dibindeyiz ve onun için bu yazıyı yazıyorum!

Antalyaspor kentin kulübüdür, kentin takımıdır, herkesin ortak değeridir. Kent dinamiklerini arkasına alamayan bir spor organizasyonu asla başarılı olamaz. Şimdi merak ediyorum bu genç başkan acaba hiç Antalya Kale Kapısı’ndan geçmişmidir. Orada esnafın bir bardak çayını içip, Antalyaspor sohbeti yapmış mıdır? Yada ATSO’yu, üyesi olduğu AKTOB’u, üniversiteyi, STK’ları ziyaret edip, destek istemiş midir, tanışmış mıdır? Belki de başkan kentin kendi ayağına gelmesini bekliyor da olabilir, buda ayrı bir bakış açısı tabi!

Benim anlatmak istediğim kentin takımının kentiyle buluşması bütünleşmesidir. Taraftarın, camianın heyecanı, sinerjisidir. Bunu başarmak içinde başkan ve yönetimin çaba sarf etmesidir. Bizim taraftar kendisine tepeden, 5 yıldızlı bir otelin penceresinden bakan kişilerden pek hoşlaşmaz!

Şehirde şu anda bir süper lig heyecanı göremiyorum. En basitinden Lig başlayalı üç hafta oldu şehrin kaç noktasında Antalyaspor bayrağı var ki? Böylesi muhteşem bir stadı ancak yönetimiyle, taraftarıyla sivil toplum örgütleri, medya ve kenti yönetenler kenetlenir, el ele verirse doldurabiliriz.

Bu sinerjiyi enerjiyi yaratacak olan şehri yediden yetmişe ateşleyecek olan yine Antalyaspor’un Başkan ve yönetimidir. Şu anda kentte benim gördüğüm böyle bir coşku, heyecanı yoktur. Alanyaspor’da ki heyecanın sahiplenmenin sinerjinin yarısı şu anda Antalya’da yok. Peki neden? Doğrusunu yazmak gerekirse Antalya’nın Antalyaspor’a olan ilgisizliği sadece bu yönetimin suçu da değil. Sebepleri belli. İyi çalışılır, insanlara güven verilirse ilgi artar. Alanya’nın nüfusu kaç ki stadı doldurabiliyor, takımına sahip çıkıyor da koskoca Antalya sahip çıkmıyor? Kulübün alt yapısını güçlendirmek çok iyi. Barcelona modeli kolej süper fikir ama tüm bunları temsil eden başarıdır, verilen emeğin karşılığının alınmasıdır, kentin bu işe dahil edilmesinden geçer. Bize Antalyaspor’u kendi çıkarları için kullanan değil, Antalyaspor’un kullanacağı imkanlarından enerjisinden faydalanabileceği, üretken gönüllülere ihtiyacı var. Başarıda veya başarısızlıkta kendini kentine karşı sorumlu hisseden, kısacası takım mağlup olduğunda Kalekapısın’dan geçerken utanacak üzülecek başkan lazım.

İthal başkan olmaz mı olur elbette ama ithal olanının da yerlisi vardır. Kendini kente karşı, taraftara karşı sorumlu hissedecek başkandan söz ediyorum! Bu yazıyı yazan kim diye sağa sola soran değil kentini iyi tanıyan başkan lazım.

Spor birliktir, spor kardeşliktir spor sahaları iyi bir gaz alma arenasıdır. Statlar bunun için yapılır, maçlar bunun için oynanır, kulüpler bunun için kurulur. Eğer siz kent halkını 12´inci oyuncu olarak saha süremiyorsanız bu tür organizasyonlara çekemiyorsanız başarılı değilsiniz, bir yerde hatalar yapıyorsunuz demektir. Bildiğimiz kadarıyla Antalyaspor Kulübünün öteden beri gelen oldukça yüklü borcu da vardı. O borçların akibeti hakkında da bilgi sahibi değiliz. Tek bildiğimiz acil ödemelerin bir kısmının yapıldığıdır. Parasal konular tabii ki önemli ve ayrı bir yazı konusudur. Onu daha sonra yazacağım,

Şimdi bu genç başkanımız kendisine güvenen başkanlığa refere eden insanları mahcup etmeyecek şekilde çalışma içine girmelidir. Takımı kentle buluşturacak, coşkuyu heyecanı ortamı da sağlamak bu konuda projeler üretmek durumundadır. Başarı olursa taraftar takıma sahip çıkar kent maça tıpış tıpış gelir mantığı doğru değil. Ya başarılı olunmaz ise.. O zaman üç beş kadar kalan vefakar, cefakar taraftarınızı da kaybedersiniz.

Yazı biraz incitebilir, bana darılmayın gücenmeyin sakın!

Bu yazı Antalyasporun iyi olması için yazılmıştır.

Kimseyle kişisel derdim yok!

Sadece Antalya kaygım var!

Çünkü başka Antalya yok.

3 HAFTA GERİDE KALDI İŞTE KARNEMİZ

Milli birlik ruhu ve 2017 Antalya’sı…

Her dibe vuruşun elbette bir çıkış yolu olacaktır.

Her karanlık gecenin bir aydınlık sabahı vardır. Türkiye olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz.

Hep böyle olmayacak elbette. Çalıştıkça, inandıkça bir birimize kenetlendikçe karanlık günler yerini aydınlık günlere bırakacak, bırakmalı da…

2016 yılı ülkemiz açısından olduğu kadar Antalya’nın da zor yıllarından biriydi. Rusya ile yaşadığımız sorunlar, ülkemizin hain terör örgütleriyle verdiği mücadele en çok Antalya´yı etkiledi diyebiliriz.

Neyse ki Rusya kriz daha fazla uzamadı ve ilişkilerimizin normalleşmesinden buyana turizm ve tarım sektörü rahat bir nefes aldı.

En önemlisi Rus turistleri taşıyan charter seferleri yasağı kalktı. İlk sefer gerçekleşti. Turizmciler kadar Antalya’yı ikinci vatanları olarak gören Ruslar da mutlu oldu.

Sadece Turizm değil, tarım sektörü de rahat nefes aldı. Artık kısa bir zaman sonra Rus pazarına tarım ürünlerini de göndermeye başlıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Global Connection firmasının organize ettiği, 60 civarında Rus gazeteciyle gerçekleşen Türkiye-Rusya Medya formuna katıldık. Çok yakın zamanda Antalya Gazeteciler Cemiyeti olarak Rusya Gazeteciler Birliği ile Antalya’da daha büyük bir medya buluşması gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Kısa zamanda Rusya ile ilişkilerimizin eskisinden çok daha bir seviyeye geleceği kanaatini taşıyorum.
Ancak Antalya’nın iş yaptığı misafir kabul ettiği tek ülke Rusya değil. Yani Ruslar ile aramızı düzeltmemiz Antalya’nın tüm sorunlarını çözmüyor. Antalya’nın ikinci büyük pazarı Avrupa’dır. Türkiye olarak yaşadığımız terör olayları nedeniyle bu sezon Avrupalı turist sayısı da azaldı, birçok tesis açılmadı. Antalya olarak Avrupa pazarında da etkili çalışmalar yapmamız lazım.

27 Eylül 4 Ekim tarihlerinde 20 Alman meslektaşımızı Antalya Gazeteciler Cemiyeti olarak Antalya’da misafir edeceğiz. Bavyeralı gazetecilere bölgeyi gezdireceğiz, mesleki çalışmalar yapacağız. Antalya Valisi Münir Karaloğlu’nun bir toplantıda söylediği gibi dünyanın en güvenli şehirlerinden biri olduğunu yerinde göstereceğiz. Yine geçtiğimiz ay bu sezon can simidimiz olan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e giderek burada ülkenin önde gelen TV ve Gazetelerin yönetici ve muhabirleriyle bir araya gelerek Antalya’yı ve ülkemizde yaşadığımız hain darbe girişimini konuştuk. Bu ve benzer çalışmaları sürdürmemiz lazım. Antalyalı Gazeteciler ve Cemiyet olarak biz kentimize ve ülkemize olan sorumluluğumuzun farkındayız, üzerimize ne ödev düşüyorsa da yapmaya hazırız yapıyoruz da.

Avrupalı turistler Ruslar gibi değildir, liderlerinin Türkiye’ye olan siyasi kaprislerine, yaptırımlarına hiç bakamaz, baskıdan da hoşlaşmaz. Avrupalı her zaman güvenli bir ülkede tatil yapmak ister. Avrupa pazarındaki başarımız en başta güvenli ülke olmaktan geçiyor.

Türkiye yakın zamanda haince planlanan darbe ve işgal girişimi yaşadı. Millet bu hainliğe geçit vermedi. Türk milleti demokrasi dedi, milli irade dedi vatanına devletine sahip çıktı. Bu bile başlı başına Avrupalılara pazarlanacak örnek bir kahramanlık hikâyesidir.

Ülkemiz başta PKK olmak üzere birçok terör örgütü ile mücadele ediyor. Çok şükür şu ana kadar Antalya´da üzücü bir olay yaşanmadı.Antalya’nın güvenli bir şehir olduğunu başta Avrupalı dostlarımız olmak üzere tüm dünyaya anlatmalıyız. STK ve kanaat önderlerine, Avrupa’da yaşayan sevilen gönüllü gurbetçi ve Türk dostlarına ihtiyacımız var. Devletin yurt dışında doğrudan verdiği reklamların çok fazla etkisi yok. STK’lar ve gönüllü elçilerin yapacağı birebir loby faaliyetlerinin çalışmaların daha etkili olduğu kanaatini taşıyorum. Biz bunu yapıyoruz ve verim alıyoruz. Etkili tanıtım için bizlere omuz verilmesi manevi destek olunması yeterlidir.

Herkes iyi biliyor ki artık terör olayları küresel bir sorundur. Antalya’nın bir terör olayına maruz kalmayacağı nasıl garanti edilemiyorsa Paris’te, Moskova’da, Madrid’de, Berlin’de, Roma’da veya Atina’da terörün olmayacağı garantisi yoktur artık. Dünyanın en korunan kentleri de artık terör tehdidi altındadır. Bunları da dünyaya iyi anlatmamız lazım. Terör bir dünya sorunudur. Çözümü de destek verenlerin desteğini çekmesi, kayıtsız şartsız herkesin mücadele etmesindedir.

Türkiye hem içeride hem sınır ötesinde büyük bir kararlılıkla terörle mücadele etmektedir. Elbete Suriye sınırımızı temizlerken Irak sınırını unutmamak, FETÖ ve DAEŞ ile verilen mücadele PKK içinde hatta Kandil dahil bunların inlerine inip, dağlarına çıkıp başlarına yıkmak lazım. Terörle mücadele kararlılığımız yakın gelecekte meyvelerini verecektir. Türkiye ile kimse başa çıkamaz. Türkiye bir muz cumhuriyeti de değildir, büyük bir millet, güçlü bir devlettir.

Ülke olarak bize düşen birlik olmaktır. Yeni Kapı milli birlik ruhunun yaşamasıdır. Eski günlere geri dönmememiz lazım. İç ve dış tehditleri ancak bu ruhla yenebiliriz.
15 Temmuz gecesi ortaya koyduğumuz demokrasiye ve ülkeye sahiplenme duygusu ve o gece milletin yaktığı kahramanlık meşalesinin asla sönmemesi, ülkemizi aydınlatmaya devam etmesi lazım. Bunu başardığımız sürece Türkiye’nin bileğini hiç kimse bükemez.

Aydınlık yarınlarda buluşmak üzere

Esen kalın

Rusya ve Yeni Türkiye…

15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Türkiye yepyeni bir döneme girmiştir. Kurtuluş savaşı ruhunun canlandığı, Türk milletinin hangi görüşten, hangi inanıştan olursa olsun hainlere karşı tek yürek tek yumruk kenetlenmesi darbe ve işgal girişimini püskürtmesi tüm dünyaya örnek oldu.

Gözü dönmüş, insanlıktan nasibini almamış hain FETÖ maşaları yıllardır sessizce kümelendikleri devlet kurumlarından milletimize, bağımsızlığımıza, milli irade ve demokrasimize saldırdılar.

Hainler ele geçirdikleri uçak ve helikopterlerden milletimizin üstüne, gazi meclisimiz ve cumhurbaşkanlığı sarayına bomba yağdırdı, ülkemin seçilmiş cumhurbaşkanını öldürmek istediler. İhanet çetesinin darbe ve işgal girişiminde binlerce yaralı ve 238 şehit verdik.

Darbe ve işgale karşı çıkan vatansever insanlarımız ellerindeki Türk bayrakları ile karşı koydu uçaklara, helikopter, tank ve ağır silahlara. Milletimizin darbeyi püskürten direnişine ise dünyada örnek gösterebileceğimiz ikinci bir olay yoktur.

Darbeye yardım ve yataklık edenler hala şaşkın. Fakat, Türk tarihini bilenlerin hiç şaşırmaması gerek, çünkü bizim tarihimiz nice kahramanlıklar ve şanlı şerefli zaferlerle doludur. Hain eller Türkiye’yi işgal edeceklerini, bölüp parçalayıp bir iç savaşa sürükleyeceklerine inanıyordu. Ama avuçlarını yaladılar. Şimdi o hainler adalete hesap verecekler.

Gerçek dost zor günlerde belli olurmuş. Tarihimizin en kanlı ve kritik darbe ve işgal girişiminden sonra ülkemizin dostları net olarak anlaşılmıştır. Malum, dört dönemdir Başkanlığını yaptığım Antalya Gazeteciler Cemiyetinin sınır ötesinde işbirliği yaptığımız partner gazeteci kurumlar var. Bu süreçte Almanya’dan iki gazeteci aradı. Birisi geçmiş olsun yanınızdayız demek icin ararken bir diğeri Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun Alman medyası ile ilgili yaptığı bir açıklamaya tepki gösteriyordu.

Bir gerçek var ki yaşadığımız büyük saldırıyı tüm dünyaya hepimiz iyi anlatmalıyız. Ön yargılı olanlara diyeceğimiz yok. Onları da biliyoruz zaten. Bu konuda hepimize büyük görevler düşüyor.

Tüm partilerin, sanat, siyaset ve iş dünyası ile 5 milyon insanımızın sel olup aktığı Yenikapı mitingi bence Türk’ün gücünü tüm dünyaya gösteren büyük bir demokrasi buluşmasıydı. Geleceğe dair umutlarımız yeşerdi.

Devletimiz milletimiz dimdik ayaktadır. Demokrasi nöbetleri bitse de hainlerin kökü kazınana, bataklık kuruyana kadar uyumayacağız uyanık olacağız.

RUSYA TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Uçak krizinden bu yana ilk kez yüz yüze gelen Putin ve Erdoğan’ın Petersburg buluşması iki ulusun çıkarları açısından son derece önemliydi. Dünyanın gözü kulağı bu buluşmadaydı. Rusya ile olan krizden faydalanan ülkeler çok kaygılı ve üzgündü…

Baştan beri bu krizin batıya yaradığını iki ülkenin çıkarlarını zedelediğini savundum.

Coğrafyamızın iki güçlü ülkesi Rusya ve Türkiye kavgalı olursa, bölgemizde yaşadığımız hiçbir soruna çözüm üretilemez. Aksine sorunlar artar ve kaos ortamı oluşur. Bu bakımdan bu buluşma hayati önem taşıyordu. Hem siyasi hem de ekonomik alanda ilişkilerimiz eskisinden daha güçlü olacaktır. Tarım ve turizm sektörü rahatlayacaktır.

Rusya ile ilişkilerimiz ve ticari hacmimizin uçak krizi öncesinden daha iyi olacağını kanaatindeyim.

Türkiye elbette Rusya ile yeniden işbirliğine girince Batı’ya sırtını dönecek değil. Ancak ülke olarak alternatiflerimizin olduğunu tüm dünya bilecek ve ona göre bize kafa tutacak.

Rusya ile yeniden başlattığımız işbirliğinin Antalya´ya yansımalarını ayrı bir başlıkta kaleme alacağım

Şimdilik esen kalın.

Buruk bayram…

Ülkemiz ve Antalya olarak belki de tarihimizin en kritik ve zor günlerini yaşıyoruz. Özellikle Rusya ile yaşadığımız uçak krizi ve akabinde uygulanan yaptırımlardan en fazla etkilenen kent tabi ki Antalya’mız oldu.Sanki uçak Suriye sınırına değil de Antalya’nın ortasına düşmüş gibi etki yarattı. Antalya turizm ve tarım sektörünün başkenti merkezi konumunda olması krizin sınırlarını genişletti. Çünkü Putin’in ilk yaptığı iş Türkiye’ye dolayısıyla Antalya’ya tur satışlarını ve charter seferlerini yasak oldu, daha sonra bunu tarım ürünlerinin Rusya’ya girişinin yasaklanması ve başkaca yaptırımlar takip etti.

Antalya’ya gelen 12 milyon yabancı misafirin 3,5 milyonunu Ruslar oluşturuyor. Aynı şekilde tarım üretimimizin de neredeyse 3/2 sini Rusya’ya ihraç ediyorduk. Kapılar bir anda kapanınca her iki sektörde adeta komaya girdi.

Umudumuz Avrupalı turistler de ülkemizde yaşanan terör olayları ve güvenlik nedeniyle yönlerini başka ülkelere çevirince olanlar oldu. Herkes alternatif pazarlar aramaya başladı, sektörü ilk kez çaresiz ve ne yapacağını şaşırmış vaziyette gördüm. Kimi tesis açılmazken açanların da çoğu eleman çıkarıp tasarruf tedbirleri alıyordu.

Her iki sektöre Ankara’nın sunduğu destek paketleri yetmiyor herkes ayakta kalma mücadelesi veriyordu. Toplantı üstüne toplantılar yapılıyor krizin nasıl üstesinden gelebileceği konuşup çözüm yolları aranıyordu. Rusya ile barışmadan güvenlik sorunu çözülmeden normalleşmenin mümkün olmayacağı artık yüksek sesle dillendirilmeye başlamıştı.

Antalya bu kadar olumsuzluklar yaşarken tatil cenneti Adrasan ve Kumluca bölgesinde peş peşe ciğerlerimizi dağlayan yangın felaketleri yaşadık.

Artık gözümüz kulağımız Ankara’dan gelecek pozitif bir habere çevrilmişti ki İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için anlaşmaya varıldığı flaş haberler olarak düştü önümüze. İsrailli turistlerde uzun yıllardır krizden dolayı Antalya’ya gelmiyordu. Sayıları Ruslar kadar olmasa da bu olumlu haber turizm sektörüne moral olmuştu ki aynı gün akşam yine Flaş haber olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan´ın 7 ay sonra Putin’e yazdığı mektubun haberi düştü önümüze…

Rusya ile krizin kısa zaman içinde çözüleceğini düşünenlerdendim. Siyasi ve ekonomik açıdan Rusya ve Türkiye’nin bölgede kavga etme küsme gibi bir lüksünün olmadığını hep savundum.

Erdoğan’ın Rus uçağının düşürülmesinden duyduğu üzüntüyü bir mektupla Putin’e bildirmesi aslında uzamış bir krizin çözüm fitili olmuştu ki mektubun üzerinden bir gün bile geçmeden Putin, Erdoğan’ı telefonla aradı ve iki ülke arasındaki buzlar çözüldü, ilişkilerin onarılması talimatları karşılıklı olarak hem de çok hızlı bir şekilde atılmıştı.

Borsa, turizmciler, tarım sektörü, İsrail ile anlaşmaya varılması ve Rusya ile atılan olumlu adımların sevinci içinde barış umutlarını yeşertmiş karanlık günler yerini aydınlık yarınlara çevirmişken hem de bayrama sayılı günler kala bu sefer kara haber İstanbul’dan gelmişti.

Eli kanlı teröristler uzun namlulu silahlar ve patlayıcılarla dünyaya açılan kapımız İstanbul Atatürk Hava Limanına büyük bir terör saldırısında bulunmuştu. Yüzlerce yaralı onlarca şehit verdiğimiz hain İstanbul saldırısı hepimizi derin üzüntüye sevk etti. Bu saldırının tam da İsrail ve Rusya ile barıştığımız bir haftanın içine sıkışması neredeyse aynı güne rastlaması acaba bir tesadüfmüdür bunu elbette zaman gösterecektir.

Terör bir insanlık suçudur. En çok korunan Paris’te Brüksel’de Londra’da her yerde çoluk çocuk demiyor masum insanları hedef alıyor. Terör bölgesel veya ülkesel bir mesele olmaktan çıkmış küresel boyutlar kazanmıştır. O halde terörün üstesinden ancak küresel mücadele ile gelinebileceğini de herkes bilmelidir.

Türkiye teröre boyun eğmeyecek ve üstesinden gelecek güçte büyük bir devlettir. Terörle mücadele siyaset üstü bir meseledir. Eli kanlı örgütlere karşı mücadele sadece güvenlik elemanlarının işi de değil tamamen insanlığın ortak görevidir.

Biliyorum hepimize bayram zehir oldu. Üzgünüz, moralimiz bozuk ve canımız çok sıkkın. İçimiz gerçekten buruk.

Kolay değil yaşadığımız coğrafya yanıyor, etrafımız ateş çemberine alınmış, her gün bombalar patlıyor, masum insanlar ölüyor, adeta yangın yerine dönmüş durumdayız. Şimdi hep birlikte yaralarımızı saracağız acılarımıza ortak olup gereke tedbirleri alacağız ve yolumuza devam edeceğiz.

Rusya ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi çok olumlu bir gelişmedir. Sadece ekonomik değil bölgedeki siyasi çıkarlarımız içinde mühimdir.

Zaten bu sezonu unutmuştuk, kara kara gelecek sezon ne yapacağımızı düşünürken krizin beklenenden önce çözülmesi 2017 umutlarımızı yeşertti. Putin’in tur satışlarını ve charter uçuşlarını jet hızıyla serbest bırakması yaranın yıl sonuna kadar iyileşmesi için büyük bir adımdır. Çok yakında yine olağanüstü bir olay olmaz ise ilişkilerin tamamen eski haline döneceği, normalleşeceği kanaatini taşıyorum.

Dördüncü defa teveccüh göstererek AGC bayrağını güvenle şahsıma tevdi eden üyelerimize yönelik bir çok proje gerçekleştiriyoruz. Mesleki sorunlarımızın çözümü için gerek Federasyonumuz AGF, gerekse Konfederasyonumuz TGK’da ciddi mücadele veriyoruz. AGC olarak bu dönem sosyal projelere hız verdik. Kaynaşmaya dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olduğunu biliyoruz. Cemiyetimizin faaliyetlerini özetleyen haberler bayram gazetemizde mevcut. Tekrara girmemek için yaptıklarımızı yapacaklarımızı köşeye taşımak istemedim. Üyelerimize layık hizmet üretmeye seve seve devam edeceğimizin bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Antalya Gazeteciler Cemiyeti olarak sadece üyelerimize hizmet etmiyor, pek çok projeye de destek veriyoruz. Özellikle Antalya’nın tanıtımına katkı sağlayacak projeler yapıyor, yurt dışındaki meslek örgütleri ile iş birliği yapıp gazetecileri Türkiye’ye getirip tanıtıma katkı sağlıyoruz.

Bu vesile ile her daim AGC’ye destek veren paydaşlarımıza, üyelerimize ve bizlere omuz veren herkese teşekkür ediyorum.

İslam dünyasının ve milletimizin buruk karşıladığı Ramazan Bayramının insanlığa barış ve huzur getirmesini diliyorum.

Güzel haberler verebileceğimiz aydınlık yarınlarda buluşmak üzere…

Antalya nereye koşuyor?

Bir dokunduk bin ah işittik…

Canımı sıkan keriz fırsatçıları’ başlıklı yazı pek çok olumlu olumsuz tepkiler aldı.

Yazı içeriğini Antalya’da kriz yok şeklinde anlayan bir kısım okur, krizin varlığını anlatan bazı örnekler göndermişler bana. Kendilerine teşekkür ederim.

Sanki sözünü ettikleri krizi ben çıkarmışım gibi de, sosyal medya üzerinden, eleştiri kültüründen yoksun paylaşımlarda bulunmuşlar.

Oldum olası ‘Krizler’ ve ‘Kriz’ sözünden hoşlanmıyorum.

Kriz tellallığı yapan gazeteci hiç olmadım. Amacım var olan bir krizin üstünü örtmek, memlekette her şeyi güllük gülistanlık göstermek değil. Tersi krize çare aramak, çözüme destek olmak, oturup, başımızı ellerimizin arasına koyarak ağlamak yerine, sorunları aşmak için biz neler yapabiliriz bunun peşinde olmaktı.

Antalya gerçekten zor günler yaşıyor, uzunca bir zaman yaşayacakta. Parası olduğu halde krizi bahane ederek ödemelerini yapmayan veya öteleyen bu sayede bir çok insanın ekmeksiz, aşsız işsiz kalmasına neden olan fırsatçıları hedef almıştım geçen yazımda. Bu konudaki fikrimden vazgeçmiş değilim.

Antalya Gazeteciler Cemiyeti olarak bir çok ülke gazetecileri ile iletişimimiz ve işbirliğimiz olduğunu bilen biliyor. Yazılarımda kimsenin bizden destek istemediğine vurgu yaptık. Tekrar yazıyorum; Avrupa’nın her yerinde istediğimiz haberi yazdırabileceğimiz gazeteci dostlarımız var, desteğe ihtiyacınız varsa işte biz buradayız. Bu işi parayla yapan var ancak biz para pul istemiyoruz, memleketimiz için kentimiz için bu konuda gönüllüyüz. Tek istediğimiz gelecek olan gazetecilerin misafir edilmesidir.

Bu sese ATAV Başkanı Nizamettin Şen dışında kimse kulak vermiyor. Çok yakında Antalya için çırpınan çok az insandan biri olan Nizamettin başkan ile tanıtıma yönelik bazı çalışmalar yapacağız da.
Krizi aşma ve tanıtım konularında pek çok kişinin fikri olduğunu biliyorum. Bu konuda birşeyler yapmak isteyenlerin sesine kulak verecek, bu fikirleri desteleyecek oturup konuşabileceğimiz birlikte el ele verip yol alacağımız bir irade, majör istiyoruz sadece.

Yazımızın başlığında Antalya nereye koşuyor dedik…

Sahiden Antalya nereye koşuyor? Bence Antalya güzel günlere koşmuyor!

Güzel günlere koşmak için, veya başarılı şekilde finişe ulaşmak için ortaya konulan çabalar maalesef takım oyunu yapamadığımız için başarıya ulaşmıyor. Konuşuyoruz konuşuyoruz hep konuşmaya devam ediyoruz…

Biz konuşurken buralar da, etkili olduğumuz pazarlarda meydan Türkiye’nin düşmanlarına kalmış olacakki hainler sosyal medya üzerinden Türkiye’ye gitmeyin diye kampanyalar yapıyor! Peki tüm bunlara karşılık biz ne yapıyoruz?

işte soru bu. Varsa bile bu konularda çalışma oldukça yetersiz kaldığımızı biliyorum.

Bu sezon Ruslar yok. Avrupa ülkeleri de güvenlik nedeniyle başka ülkelere yöneldi.

Peki ne yapacağız? Oturup dizilerimize vura vura ağlayacakmıyız! Yandık bittik kül olduk yetiş eyy devlet baba mı diyeceğiz?

Bence yapılacak çok şey var? Yapacak insan çok fazla yok. Var olanlar da dinlenmiyor, itibar görmüyor.

Vakit ilerledikçe herşey aleyhimize işliyor.

Tek umudumuz Körfez ülkeleri gibi görünüyordu orası da sıkıntılı görünüyor. Antalya için sürekli arıza çıkaran nazlanan İran yine yaptı yapacağını ve Dini lider Ayetullah Ali Hamaney ‘Antalya gibi ‘günah ve haram’ yerlere gitmeyin bunların reklamları ülkemizde yasaklansın’ fetvası verdi.

Nereye yöneleceğiz?

Dış pazardan kopmadan tabi ki ‘İç Pazara

İç pazarın canlanması için ne yapıyoruz?

Maalesef dış pazarda göremediğimiz çalışmaları tanıtım stratejisini iç pazarda da göremiyoruz.

Tur şirketlerinin gazetelere TV’lere verdiği otel reklamları sınırlı ve yetersiz. Bakanlık bölgesel imaj tanıtımları yapmalıdır. Milli seferberlik ilan edilerek herkesin kendi ülkemizde kemdi tesislerimizde tatil yapmalarını sağlamalıyız. Taksit,teşvik bu konuda ner varsa yapılmalıdır.

Yani umudumuz TÜRKİYE´dir…

Antalya nereye koşarsa koşsun, şartlar ne olursa olsun biz inancımızı çalışma azmimizi yitirmedik, enseyi karartanlardan değiliz. Bir avuçta kalsak ülkemize milletimize koşmaya, Antalya için çalışmaya devam edeceğiz.

Eninde sonunda bu işin de üstesinden geleceğimize inanıyorum, inanmak istiyorum.

Yeter ki direncimizi ve inancımızı kaybetmeyelim.

Antalya Gazeteciler Cemiyeti ve Akdeniz Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı. Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı. Yeni Alanya, Antalya Ekspres, Güneş ve Cumhuriyet Gazeteleri Alanya Muhabirlikleri. Tercüman, Bulvar, Akşam ve Sabah Gazeteleri Antalya Bölge Temsilciliği görevlerini yaptı. Yazarımız Yeni, MYGazete.com ve MY DERGİ kurucusu olup halen Genel Yayın Yönetmeni olarak görevini sürdürüyor.